Anne günü muhteşem, çekici, meydan okuyan bir biçimde tamamlıyor ve tüm bunları
olağanüstü bir doğallıkla beceriyordu.
Henry benimle, ya da Anne'le oturuyordu. Kendisini iki gülün arasındaki diken, iki olgun
buğday tanesi arasındaki haşhaş olarak tanımlıyordu. Elini belimin oyuğuna yerleştirerek onun
dans edişini seyrediyordu. Gittikçe genişleyen kucağımda tuttuğum puanlamadan Anne'in ona
söylediği yeni şarkıları takip ediyordu. Ablama karşı kâğıt oynarken beni tutuyor, Anne'in
tabağındaki etin en iyi yerlerini kesip benim önüme koyusunu seyrediyordu. Öyle anaç, öyle
sevecendi ki bana karşı daha şefkatli, daha ilgili olamazdı.
234 ¦ Philippa Gregory
"Çok aşağılıksın," dedim ona bir gece aynanın önünde saçlarını tarayıp kalın, siyah bir örgüye
dönüştürürken.
"Biliyorum," dedi kendinden hoşnut bir tavırla aynadaki yansımasını seyrederek.
Kapı vuruldu ve George başını içeri uzattı. "Gelebilir miyim?"
"Gel," dedi Anne. "Ama kapıyı kapat. Koridordan deli gibi esiyor."
George emre uyarak kapıyı kapattı ve elindeki şarap dolu sürahiyi bize doğru salladı. "Benimle
bir kadeh şarap paylaşacak olan var mı? Siz Verimlilik Tanrıçam? Ya siz Bahar Tanrıçası?"
"Sör Thomas'la ziyafete gideceğini sanıyordum," dedi Anne. "Bu gece alem yapacağını
söylemişti."
"Kral göndermedi," dedi George. "Bana seni sormak istedi."
"Beni mi?" dedi Anne, aniden heyecanlanarak.
"Davetine ne cevap vereceğini öğrenmek istedi."
Farkında olmadan ellerimi kırmızı ipek çarşafın üzerinde pençe gibi açtım. "Ne tür bir davet
bu?"
"Yatak daveti."
"Sen ne dedin?" diye atladı Anne.
"Bana söyleneni. Senin ailenin evlenmemiş biricik çiçeği olduğunu. Evlenmeden yatağa asla
girmeyeceğini. Kim isterse istesin."
"O ne dedi?"
"Hınımm."
"O kadar mı?" diye zorladım George'u. "Sadece 'Hımnv mı dedi?"
"Evet," dedi George uzatmadan. "Ve Sör Thomas'ın teknesini takip edip fahişeleri ziyaret
etmek üzere nehrin aşağısına gitti. Sanırım artık avucunun içinde, Anne."
BOLEYN KIZI ¦ 235
Anne geceliğini iyice kaldırarak yatağa girdi. George onun çıplak ayaklarını uzman gözüyle
incelerken, "Çok hoş," diye yorumda bulundu.
"Bence de," dedi Anne, kendinden hoşnut.
Ocak ayının ortasında doğum odasına geçtim. Ben karanlık ve sessizlik içinde tıkılıp kalmışken
dışarıda neler olduğunu bilmeye ihtiyacım yoktu. Bir mızrak dövüşü olduğunu ve Henry'nin
zırhının içinde bana ait olmayan bir uğur taşıdığını duydum. Zırhının içinde bana iltifat olarak
algıladıkları için saray eşrafının yarısını şaşkınlığa düşüren bir parola yazılıydı, 'Sen ilan et,
benim cesaretim yok!' ama benim yanımda ne saray eşrafı, ne müzisyenler vardı. Ne mızrak
dövüşü, ne de parola görüyordum ve parolanın hedefi ben olamazdım. Etrafımda bira içip vakit
öldüren, vaktimi öldüren bir grup yaşlı kadın dışında kimse yoktu.
Buna rağmen yıldızımın tepelerde dolaştığını düşünenler vardı: 'Sen ilan et, benim cesaretim
yok!' saraya bir oğlan ve veliahdın ilan edileceğinin işaretiydi. Zırhının altında nereden geldiği
belirsiz bir uğurla dövüşen kraldan başını çevirip kraliçenin dibinde oturan, o siyah gözleri ve
dudakların-daki küçücük gülümsemesiyle atlıları izleyen ve kalbinde en ufak bir vicdanı
olmayan ablama dönüp bakmak sadece birkaç kişinin aklına gelmişti.
O gece beni ziyarete geldi ve odanın tıklım tıkış kapkaranlık olduğundan yakındı.
"Biliyorum," dedim uzatmadan. "Böyle olması gerektiğini söylüyorlar."
"Buna nasıl dayanıyorsun anlamıyorum," dedi.
236 ¦ Philippa Gregory
"Bir an dur da düşün," diye öğüt verdim. "Perdelerin ve camların açılmasında ısrar etsem,
sonra bebek düşse ya da ölü doğsa, sence sevgili annemiz bana ne der? Kralın öfkesi
onunkinin yanında bal badem kalır."
Anne başıyla onayladı. "Haklısın. Tek bir hata bile işle-memelisin."
"Evet," dedim. "Kralın sevgilisi olmak her zaman hoş bir şey değil."