uzaklaştırılmasını istemiyorum. Ona şefkat göstermek istiyorum, eğitimini gözümün önünde
almasını istiyorum. Onun burada büyümesini, nehri, tarlaları ve taşkınlarda yetişen söğütleri
öğrenmesini istiyorum. Kendi ülkesine yabancı kalmasını istemiyoaım."
Anne boş boş suratıma baktı. "O sadece bir bebek," dedi duygusuz bir sesle. Ve büyük
olasılıkla ölecek. Bir düzine daha doğuracaksın. Hepsine böyle mi yapacaksın?"
Duyduklarımla kasıldım ama o fark etmedi bile. "Bilmiyorum. Ona karşı böyle şeyler
hissedeceğimi bilmiyordum. Ama böyle hissediyorum, Anne. O dünyadaki en değerli varlık.
Benim için her şeyden daha önemli. Ona iyi bakmaktan, onun sağlığından ve mutluluğundan
başka hiçbir şey düşünemiyoaım. Ağladığında kalbime bıçak saplanmış gibi oluyorum,
ağlamasına bile dayanamıyorum. Büyüdü198 ¦ Philippa Gregory
günü gözlerimle görmek istiyorum. Ondan ayrılmayacağım."
"Kral bu işe ne diyor?" diye sordu Anne, Boleynler için önemli olan o tek noktaya geri dönerek.
"Bunu ona söylemedim," dedim. "Yaz boyunca saraydan uzaklaşacak ve dinlenecek olmam onu
yeterince sevindirdi. Ava gitmek istiyordu. Bu sene ava gitmek için yanıp tutuşuyordu. Fazla
umursamadı."
"Fazla umursamadı mı?" diye sordu kuşkuyla.
"Hiç umursamadı," diye düzelttim.
Anne parmaklarını dişlerken evet der gibi başını salladı. Söylediklerimi tekrar gözden geçirirken
beyninde dönen hesapları neredeyse görebiliyordum. "E çok güzel, o zaman," dedi. "Saraya
geri dönmende ısrar etmiyorlarsa ben neden endişeleneyim ki? Tanrı biliyor ki, burada kalman
benim için çok daha eğlenceli. Hiç olmazsa şu acımasız yaşlı kadınla konuşur, beni ebedî
gevezeliklerinden kurtarmış olursun."
Gülümsedim. "Gerçekten çok saygısızsın, Anne."
"Evet, evet öyleyim," dedi telaşla, kendine bir tabure çekerken. "Yalnız şimdi bana bütün
haberleri aktarıyorsun. Kraliçeyi anlat, Thomas More Almanya'dan gelen yeni din kitabıyla ilgili
ne dedi? Fransızlar için planlan ne? Yine savaşacaklar mı?"
"Üzgünüm," diyerek başımı iki yana salladım. "Birileri geçen gece bu konuda konuşuyordu ama
dinlemedim."
Hafifçe iç çekerek ayağa fırladı. "Harika," dedi sinir içinde. "Bebeği anlat öyleyse. Tek ilgini
çeken şey bu, değil ini? Başını yana eğip bir tek onun çıkardığı sesleri dinliyorsun, öyle mi?
İğrenç görünüyorsun. Tanrı aşkına dik otur. Öyle
BOLEYN KIZI • 199
avını kollayan tazı gibi durunca sütnine bebeği daha çabuk getirmiyor."
Tanımlarıyla hedefi on ikiden vurması beni güldürdü. "Bu aşk gibi bir şey. Hep gözümün
önünde olsun istiyorum."
"Sen hep âşıksın zaten," dedi Anne bozularak. "Sürekli birileri için damla damla eriyen
kocaman bir tereyağı tulumu gibisin. Bir zamanlar krala karşı böyleydin, neyse ki durumu iyi
atlattık. Şimdi de bebeği için böylesin ama bize en ufak bir fayda sağlamayacak. Olsun,
umurunda bile değil ki. Her tarafından ya tutku, ya duygu, ya da arzu fışkırıyor. Beni sinir
ediyor."
Ona gülümsedim. "Çünkü senin de gözün hırslarından başka bir şey görmüyor," dedim.
Gözleri pırıldadı. "Tabii ki. Başka ne var şu hayatta?"
Henry Percy bir hayalet gibi ortamıza geldi. "Onu hiç görüp görmediğimi öğrenmek istemiyor
musun?" diye sordum. Acımasızca bir soruydu ve gözlerinde acı görmek için sormuştum ama
fesatlığımın karşılığında bir şey alamadım. Yüzü soğuk ve sertti, sanki onun için yeterince
ağlamış ve bir daha asla bir erkek için ağlamayacakmış gibi görünüyordu.
"Hayır," dedi. "Sorduklarında adını ağzıma bile almadığımı söyleyebilirsin. Zaten pes etti, değil
mi? Başka bir kadınla evlendi."
"Onu terk ettiğini sanıyordu," diye itiraz ettim.
Başını öteye çevirdi. "Adam olsaydı beni sevmeye devam ederdi," dedi, aksi bir tavırla. "Onun
yerinde ben olsaydım sevdiğim kadınla evlenmediğim sürece asla evlen-mezdim. Pes etti,
gitmeme göz yumdu. Onu asla affetmeyeceğim. Benim için ölmüştür. Ben de onun için bir
ölüden
200 Tarayan: Yaşar Mutlu