Ziyareti oldukça resmi bir havada başladı, şöminenin yanındaki koltuklara oturduk ama sonra
beni yatağa götürdü ve yanıma yatıp şefkatle, tatlı tatlı beni öpmeye başladı. Bir süre sonra
sevişmek isteyince ona henüz kilisede arınmadığımı hatırlatmak durumunda kaldım. Temiz
değildim. Ürkek ürkek yeleğine uzandım, iç çekip elimi aldı ve önündeki sertliğe kaydırdı.
Binlerinin bana benden ne istediğini söylemesini istiyordum. Ama o kendi beni yönlendirip ne
yapmamı istediğini kulağıma fısıldadı. Bir müddet onun
190 ¦ Philippa Gregory
yönlendirmesi ve beceriksiz okşamalarımdan sonra derin bir iç çekip kımıldamadan yattı.
"Bu senin için yeterli mi?" diye sordum korkarak.
Dönüp o tatlı gülümsemesiyle bana baktı. "Aşkım, sana sahip olmak benim için büyük zevk,
böyle olsa bile, bunca uzun zamandan sonra. Kiliseye arınmaya gittiğinde bunu itiraf etmene
gerek yok, bu günah benim. Ama anlatırsan azizlerden birini doğru yoldan şaşırtabilirsin."
"Peki, kızını sevdin mi?" diye üsteledim.
Gevrek gevrek kıkırdadı. "Tabii, neden ki? O da annesi
kadar güzel."
Birkaç dakika sonra kalktı, giysilerini düzeltti. Kafamın bir yarısı beşikteki bebekte, diğer yarısı
sütten sızlayan göğüslerimde olmasına rağmen hâlâ içimi titreten çapkın gülümsemesiyle bana
baktı.
"Kiliseden sonra benimkilere daha yakın bir odaya geçeceksin," diye vaat etti. "Seni hep
yanımda istiyorum."
Gülümsedim. Harika bir andı. İngiltere Kralı beni yanında istiyordu, hem de sürekli.
"Senden bir oğlum olsun istiyorum," dedi düşüncesizce.
Babam bebek kız olduğu için bana öfkeliydi, ya da annem bana oldukça uzak görünen bir
dünyadan rapor verirken öyle olduğunu söylemişti. Dayım hayal kırıklığına uğramıştı ama belli
etmemeye kararlıydı. Sanki anlayışla karşılıyormuş gibi başımı salladım ama içimde kızım bu
sabah uyandığında bana sanki beni görüyor ve annesi olduğumu biliyormuşçasına cin gibi
bakışlarla baktığı için müthiş bir s°vinç vardı. Ne babam, ne de dayım doğum odasına gireBOLEYN KIZI «191
biliyordu. Kralsa o ilk ziyaretin ardından bir daha görünmedi. Burası sanki sığınma yerimizdi,
erkeklerin planlarının ve hainliklerinin ulaşamadığı bir yerdi.
Her zamanki rahat, zarif tavırlarıyla gelenekleri hiçe sayarak George geldi. "Burada çok feci bir
şeyler olmuyor, değil mi?" diye sordu, o yakışıklı başını kapıdan içeri sokarken.
"Hem de hiç," dedim onu bir gülümseme ve öpmesi için uzattığım yanağımla karşılayarak.
Üzerime eğilip beni uzun uzun dudaklarımdan öptü. "Mmm, ne enfes, kız kardeşim, genç anne,
bir düzine yasak zevk bir arada. Beni bir daha öp, Henry'yi öptüğün gibi öp."
"Git başımdan," dedim iterek. "Bebeğe bak." Göz ucuyla kollarımda uyuyan kızıma baktı.
"Saçları güzelmiş," dedi. "Adını ne koyacaksınız?"
Kapının kapalı olduğundan emin olmak için gözlerimi o yöne kaydırdım.
George'a
güvenebileceğimi biliyordum. "Ben Catherine demek istiyorum." "Biraz tuhaf değil mi?" "Neden
olmasın? Ben onun nedimesiyim." "Ama bu da onun kocasının bebeği." Kıkırdadım, içimdeki
sevinci saklayabilmem imkânsızdı. "Biliyorum, George. Ama hizmetine girdiğim andan beri ona
hep hayrandım. Ve ona olan saygımı göstermek istiyorum, diğer tarafta olanlara rağmen."
Hâlâ
şaşkın
|;g,;