BOLEYN KIZI ¦ 187
"Bunu kendine saklasan iyi olur," dedim. "Annemle babam yasak kitaplar okuduğunu duyarsa
seni tekrar Fransa'ya, ya da göz önünde olmayacağın başka bir yere gönderir."
Yüzünü buruşturdu. "Kimse benimle ilgilenmiyor ki, herkes senin zaferine odaklanmış
durumda. Bu ailede ilgi görmenin tek bir yolu var, o da kralın yatağına tırmanmak. Bu ailede
sevilmek için fahişe olman lazım."
Kollarımı şişkin karnıma dolayıp iğnelemelerinden hemen hemen hiç alınmayarak ona
gülümsedim. "Beni örselemene gerek yok çünkü buraya beni yıldızlarım getirdi. Kendini Henry
Percy'ye ve sonrasında yaşanan rezilliklere adaman gereksizdi."
Bir an o güzel yüzündeki maske indi, gözlerindeki özlemi gördüm. "Hiç haber var mı?"
Başımı iki yana salladım. "Bana yazsa bile mektubun elime geçmesini engellerler," dedim.
"Sanırım hâlâ İskoçlarla savaşıyor."
Ağzından kaçacak küçük bir haykırışı yutabilmek için • dudaklarını birbirine bastırdı. "Tanrım,
ya yaralanır veya öldürülürce?"
Bebeğimin kımıldandığını hissettim ve sıcacık ellerimi karnımı örten gevşek kumaşın üzerine
koydum. "Anne, Henry'nin artık senin için bir önemi olmamalı."
Kirpikleri gözlerindeki ateşin üzerinde kırpıştı. "Benim için artık bir önemi yok," diye karşılık
verdi.
"O artık evli bir erkek," dedim sertçe. "Saraya tekrar dönmek istiyorsan onu unutmak
zorundasın."
Karnımı işaret etti. "Benim derdim bu," dedi çekinmeden. "Bu ailede herkesin tek düşündüğü
senin kralın oğlunu taşıyor olma ihtimalin. Babama yarım düzine mektup
188 ¦ Philippa Gregory
gönderdim, kalkıp uşağına cevap yazdırdı. Beni hiç düşünmüyor. Beni umursamıyor. Herkesin
tek umursadığı sen ve o şişko karnın."
"Çok yakında öğreneceğiz," dedim. Sakin görünmeye çalışıyordum ama korkuyordum.
Henry'nin benden gürbüz, sevimli bir kızı olsa dün yaya hâlâ işlediğini göstererek mutlu olması
gerekirdi. Fakat o sıradan bir erkek değildi. Bütün dünyaya sağlıklı bir evlat verdiğini
göstermek istiyordu. Dünyaya bir oğlan yaratabildiğini göstermek istiyordu.
Bebek kız doğdu. Bunca ay biriktirilen umutlara, fısıldanan dualara, hatta Hever ve Rochford
kilisesinde yapılan özel dualara rağmen, bebek kız çıkmıştı.
Ama o benim minik kızımdı. Muhteşem kundağındaki elleri öyle minicikti ki bir kurbağanın
avuçlarına, gözleri öyle koyu maviydi ki, gece yarısı Hever'daki gökyüzüne benziyordu. Başının
tam tepesinde Henry'nin kızıl saçlarıyla hiç alakası olmayan simsiyah teller vardı. Ama
babasının o pembe öpülesi dudaklarını almıştı. Esnediğinde övgülerin yetersizliğinden sıkılmış
bir kral gibiydi. Ağladığında kral onun haklarını çiğnemiş gibi öfkeli pembe yanaklarına gerçek
gözyaşları dökülüyordu. Kollarıma alıp mememi nasıl kuvvetle emdiğine hayret ederek
beslediğimde, bir kuzu gibi şişip bir tanker biranın yanında sızıp kalan sarhoşlar gibi
uyuyakalıyordu.
Onu sürekli kollarımda taşıyordum. Yanımda ona bakmak için bekleyen bir sütannesi vardı ama
kavga dövüş göğüslerimin çok sızladığını ve bebeğin emmesi gerektiğini kabul ettirerek kızımı
kendime sakladım. Ona âşık olBOLEYN KIZI ¦ 189
dum. Ona kesinlikle ve her şeyiyle âşık oldum. Erkek olduğunda bir şeylerin daha iyi olacağına
bir saniye bile inanamazdım.
Doğum odasının loş huzurunda beni ziyarete geldiğinde Henry bile eridi. Onu beşiğinden
kollarına alıp o minicik yüzün mükemmelliğine, ellerine, işli ağır giysiler içindeki minik
ayaklarına hayran hayran baktı. "Ona Elizabeth diyeceğiz," dedi, kızımızı şefkatle kollarında
sallarken.
"Adını ben koyabilir miyim?" dedim, büyük bir cesaret örneği göstererek.
"Elizabeth'i beğenmedin mi?" "Aklımda başka bir isim vardı."
Omuz silkti. Nasılsa bir kıza isim konuyordu. O kadar da önemli değildi. "Nasıl istersen. Canın
hangi ismi istiyorsa onu koy. Çok şirin bir ufaklık, değil mi?"
Bana bir kese dolusu altın ve elmas bir gerdanlık getirmişti. Ve birkaç kitap, teoloji alanında
kendi çalışmasının bir eleştirisi, Kardinal Wolsey'nin salık verdiği ağır çalışmalar. Ona
teşekkürlerimi iletip getirdiklerini bir kenara koydum. Bunları Anne'e gönderip bana bir özet
çıkarmasını, böylece herhangi bir konuşmada okumuş gibi blöf yapabileceğimi düşündüm.