Anne uzaktayken dünyanın tek Boleyn kızıydım ve Kraliçe yazı Prenses Mary'yle geçirmeye
karar verdiğinde yola çıkan saray eşrafının önünde Henry'yle birlikte ben atımı sürüyordum.
Birlikte ata binip avlanıp her gece dans ederek harika bir yaz geçirdik ve saray eşrafı kasımda
Greenwich'e döndüğünde adet günüm geçmişti. Kısacası onun çocuğunu taşıyordum.
Bir anda, her şey değişiverdi. Yeni odalarım ve bir nedimem oluverdi. Henry bana kalın bir
kürk pelerin aldı, bir an bile üşümemeliydim. Odalarımdan ebeler, eczacılar, falcılar gelip geçti.
Hepsine aynı soru soruldu, "Oğlan mı?"
Çoğu evet dedi ve bir altın sikkeyle ödüllendirildi. Tuhaf olan bir iki tanesi hayır dedi ve kralın
memnuniyetsizliğiy-le karşı karşıya kaldı. Annem elbisemin bağcıklarını gevşetti, gecelen artık
kralın yatağına gidemez olmuştum, tek başıma yatmak ve karanlıkta bebeğin oğlan olması için
dua etmek zorundaydım.
Kraliçe büyüyen bedenimi acıyla buğulanmış gözlerle izledi. Biliyordum ki, onun da adetleri
gecikiyordu ama hamile olması söz konusu değildi. Noel ziyafetleri, maskeli
BOLEYN KIZI - 175'
balolar, danslar boyunca gülümseyip durdu ve Henry'ye bol bol onun sevdiği hediyeleri
armağan etti. On ikinci geceki maskeli balodan sonra, her şeyin açıklanıp netleşmesi gerektiği
hissi duyulduğunda, kralla özel konuşmak istediğini söyledi ve Tanrı bilir nasıl başardıysa
adamın suratına bakmayı becerip ona koca mevsim boyunca adet görmediğini, artık kısır bir
kadın olduğunu söyledi.
"Bana kendi söyledi," dedi Henry bana o gece öfkeyle. Onun odasındaydım, kürküme sarınmış,
elimde bir maşrapa sıcak şarapla, harlı ateşin önünde ayaklarımı altıma almış oturuyordum.
"Bir an bile utanmadan bana kendi söyledi!"
Hiçbir şey söylemedim. Neredeyse kırkına gelmiş bir kadının adetlerinin kesilmesinin ayıp
olmadığını belirtmek bana düşmezdi. Kadın dua edip kendini buna adaşa şimdiye bir düzine
oğulları olacağını kimse Henry'den daha iyi bilemezdi. Ama şu an bunları unutmuştu. Şimdi
onu ilgilendiren tek şey karısının ona vermesi gereken şeyi vermemiş olmasıydı ve ben bir kez
daha o güçlü öfkenin, hayal kırıklı-ğıyla birlikte yüzünü yalayıp geçtiğini^ gördüm.
"Zavallı kadın," dedim.
Bana hışımla bir bakış fırlattı. "Ne zavallısı, zengin kadın," diye düzeltti beni Henry. "Avrupa'nın
en zengin adamlarından birinin karısı, daha ne olsun, İngiltere kraliçesi, dahası buna tek bir
çocuktan başka katkısı yok, üstelik o çocuk da kız."
Onu başımla onayladım. Tartışmanın bir anlamı yoktu.
Bana uzanıp elini şefkatle karnımın üzerinde gezdirdi. "Ve eğer oğlum oradaysa, Carey adını
taşıyacak," dedi. "Bunun İngiltere'ye ne faydası var? Bunun bana ne faydası var?"
176 ¦ Philippa Gregory
"Senin olduğunu herkes bilecek," dedim. "Herkes benimle bir çocuk yapabildiğini bilecek."
"Benim meşru bir oğlum olmalı," dedi özlemle, sanki ben, kraliçe ya da herhangi bir kadın
sadece dileyerek ona bir oğlan verebilirmiş gibi. "Bir oğlum olmalı, Mary. İngiltere'nin benden
bir veliahdı olmalı."
> ¦
^Bafiar 1524.
Anne uzaklaştırıldığı o uzun aylar boyunca her hafta bana yazdı ve bunlar bana saraydan men
edildiğimde benim ona yazdığım o umutsuz mektupları hatırlattı. Aynı zamanda onun bana
yazmaya tenezzül etmediğini de hatırlattı. Şimdi sarayda olan bendim, dışarıda karanlıkta olan
da oydu ve ona sık sık yazma lütfünde bulunarak zaferimin keyfini çıkardım. Gebe olduğumu
ve Henry'nin sevincini ondan saklamadım.
Boleyn tarafındaki büyükannemiz ona eşlik etmesi için Hever'a getirilmişti ve ikisi, yani Fransız
sarayından gelen genç zarif kadın ve kocasının sıfırdan tepelere tırmanışını görmüş yaşlı bilge
kadın gece gündüz kedi köpek gibi dövüşüyor, birbirine hayatı zehir ediyordu.
Saraya dönemezsem delireceğim, yazmıştı Anne.
Boleyn büyükanne avuçlarında fındık kırıp kabuklarını her yere döküyor. Kabuklar insanın
ayağının altında salyangoz gibi çıtır çıtır kırılıyor. Her gün birlikte bahçede yürümemiz için ısrar
ediyor, yağmur yağarken bile. Yağmur
178 ¦ Philippa Gregory
suyunun cilde iyi geldiğini ve İngiliz kadınlarının güzelliğinin bu yüzden eşsiz olduğunu
düşünüyor. Onun o açık havadan kayış gibi olmuş tenine bakıp içeride oturmayı tercih
ediyorum.