"Bak," dedi Henry, geminin hatlarına baktığımı ama detayları gözden kaçırdığımı fark ederek.
Baş tarafına kazınmış ve kalın, kıvrımlı altın harflerle işlenmiş ismi gösterdi. 'Mary Boleyn'
yazıyordu.
Kendi ismimin harflerini okuduğumda bir an anlamadan öylece baktım. Hayret dolu yüzüme
bakıp gülmedi, sadece seyretti, önce şaş kın şaşkın bakışımı, anlamayışımı, sonra yavaş yavaş
kavramaya başlayışımı izledi.
BOLEYN KIZI ¦ 131
"Ona benim adımı mı verdin?" diye sordum. Sesimin titrediğini duyabiliyordum. Bu benim için
fazlasıyla büyük bir onurdu. Kendimi bir gemiye, böyle bir gemiye adımı veremeyecek kadar
genç ve insan olarak küçük görüyordum. Ayrıca dünyadaki herkes kralın metresi olduğumu
bilecekti. İnkâr etmek mümkün olmayacaktı.
"Evet, sevgilim." Gülümsüyordu. Sevinmemi bekliyordu.
Buz gibi elimi dirseğinin oyuğuna sıkıştırıp beni geminin ön tarafına götürdü. Bir kadın başı
vardı, güzel ve mağrur profiliyle Thames'in üzerinden denize, Fransa'ya bakıyordu. Bu bendim,
dudaklarım hafifçe aralanmış, hafifçe gülümserken, sanki ben böyle bir macerayı isteyecek bir
kadınmışım gibi çizilmişti. Sanki Howard ailesinin kuklası değil de kendi hakları olan, hoş, cesur
bir kadınmışım gibi.
"Bu ben miyim?" diye sordum, sesim kuaı iskeleye çarpan dalgalardan sadece biraz daha tiz.
Henry'nin dudakları kulağımdaydı. Soğuk yanağımda nefesinin sıcaklığını hissedebiliyordum.
"Sen," dedi. "Bir dilber, sana benzeyen bir dilber. Mutlu musun, Mary?"
Ona döndüm, kollan bana sarıldı, parmak uçlarımda yükselip yüzümü boynuna gömdüm ve
sakallarıyla saçlarının mis kokusunu içime çektim. "Ah, Henry," diye fısıldadım. Yüzümü ondan
kaçırmak istiyordum çünkü biliyordum ki, orada sevinçten ziyade gittikçe yükselen bir dehşet
hissi vardı, hem de herkesin içinde.
"Mutlu musun?" diye ısrar etti. Elini çenemin altına koyup yüzümü kendisine döndürdü ve el
yazması okur gibi ifademi okumak için başımı yukarı kaldırdı. "Bu çok büyük bir onur."
132 ¦ Philippa Gregory
"Biliyorum." Gülümsemem dudaklarımda titredi. "Teşekkür ederim."
"Onu denize sen indireceksin," diye söz verdi. "Gelecek hafta."
Durakladım. "Ya kraliçe?"
Henry'nin yaptırdığı en yeni ve en büyük gemi denize indirilirken kraliçenin yerini almak beni
çok korkutmuştu. Ama tabii ki bunu yapmam gerekiyordu. Kraliçe benim ismimin verildiği bir
gemiyi nasıl suya indirecekti?
Henry sanki on üç senedir karı koca değillermiş gibi omzunu savurarak kraliçeyi bir kenara
atıverdi. "Hayır," dedi kısaca. "Kraliçe değil, sen."
Bir şekilde gülümsemeyi başardım ve bu başarımın ikna edici olduğunu, korkudan dehşete
düştüğümü, çok ileri gitmiş olmaktan, çok hızlı gitmiş olmaktan, bu yolun sonunun o sabah
yaşanan tasasız mutlulukla değil, daha esrarlı, daha korkunç bir sonla bitmesinden
korktuğumu gizleyebildi-ğimi umut ettim. Bütün o ata binmelerimize, bütün o birlikte
söylediğimiz detone şarkılara rağmen biz sevgili değildik. Eğer adım gemiye verilirse, eğer
haftaya o gemiyi ben suya indirirsem, İngiliz Kraliçesine rakip ilân edilmiş olurdum. İspanyol
elçisi, bütün İspanya tarafından düşman ilan edilirdim. Saray eşrafında güçlü bir mevcudiyetim
vardı ve Seymour ailesi için bir tehdittim. Kralın gözünde ne kadar yük-selirsem o kadar büyük
tehlikelere gebe kalacaktım. Ve ben on beş yaşında genç bir kızdım. Henüz bunlardan zevk
alacak kadar hırslı değildim.
Sanki gönülsüzlüğümü yüzümden okumuş gibi Anne hemen yanımda bitti. "Kız kardeşimi çok
onurlandırdınız, efendim," dedi tatlı bir sesle. "Bu mükemmel bir gemi, tıpkı adını verdiğiniz
kadın gibi. Ayrıca güçlü kuvvetli, tıpkı siBOLEYN KIZI ¦ 133
zin gibi. Tanrı onu korusun ve düşmanlarımızın üzerine göndersin. Her kim olursa."
Henry bu iltifata gülümsedi. "Bu gemi kesinlikle şanslı olacak," dedi. "Önünde bir meleğin
yüzü.ona yol gösteriyor."
"Sizce bu sene Fransızlarla savaşmak zorunda kalacak mı?" diye sordu George, elimi alıp bana
bir saraylı gibi işime devam etmemi hatırlatmak için gizlice çimdiklerken.
Henry dalgın dalgın başını salladı. "Hiç şüphesiz evet," dedi. "Eğer İspanyol imparatoru
benimle birlikte hareket ederse, o güneyden saldırırken biz de kuzey Fransa'dan saldırma