Bu kez Henry ve ben ayrılmaz iki parça olmuştuk. Saray sevgili olduğumuzu biliyordu, kraliçe
biliyordu, hatta Londra'dan birlikte yemek yememizi seyretmeye gelen sıradan insanlar bile
biliyordu. Bileğimde onun altın bileziği vardı, avlarda onun atını sürüyordum. Kulaklarımda bir
çift elmas küpe vardı, üç yeni elbisem olmuştu, biri altındandı. Ve bir sabah yatakta bana şöyle
dedi:
"Tersanede ressama emrettiğim eskizinin ne durumda olduğunu hiç merak ettin mi?" "Onu
unutmuştum," dedim.
"Buraya gelip bir öpücük ver de sana neden adama seni çizmesini emrettiğimi göstereyim,"
dedi tembel tembel.
Yatağının yastıkları üzerinde sırtüstü yatıyordu. Sabah geç bir saatti ama perdeler bizi
şömineyi yakmaya gelen, ona sıcak su getiren, idrar tasını dökmeye gelen hizmetkârlardan
korumak için hâlâ etrafımızda kapalı duruyordu. Yatakta ona doğru dikildim, yuvarlak
göğsümü sıcacık göğsüne dayadım, saçlarım altın ve bronzdan bir peçe gibi önüme düştü.
Dudaklarım onunkilere yaslandı, sakalının o baştan çıkartan kokusunu içime çektim,
dudaklarının etrafındaki yumuşacık kılları dudaklarımda hissettim, dudaklarımı iyice
bastırdığımda bu sert öpücükle birlikte yükselen şehvetinin hem iniltisini duydum, hem
hissettim.
Başımı kaldırıp gözlerinin içine doğru gülümsedim. "İşte öpücüğün," diye fısıldadım
gırtlağımdan, onunkiyle birlikte artan kendi arzularımı hissederek. "Ressama neden beni
çizmesini emrettin?"
"Göstereceğim," diye söz verdi. "Duadan sonra. Atlarımızla nehrin aşağısına gideceğiz ve aynı
anda hem yeni gemimi, hem de kendi resmini göreceksin."
BOLEYN KIZI -129
"Gemi hazır mı?" diye sordum. Ondan ayrılmak istemiyordum ama yatak örtülerini itip
kalkmaya hazırlandı.
"Evet. Gelecek hafta suya inişini seyredeceğiz," dedi. Yatağın perdelerini hafifçe araladı ve
hizmetçilerden birinin George'u çağırması için bağırdı. Elbisemle pelerinimi üzerime geçirdim
ve yataktan inmeme yardım etmek için Henry elini uzattı. Beni alnımdan öptü. "Kahvaltımı
kraliçeyle birlikte edeceğim," diye karar verdi. "Sonra gidip gemiyi göreceğiz."
O sabah hava çok güzeldi. Üzerimde kralın bana hediye ettiği kumaştan bana özel dikilmiş sarı
kadifeden yeni binici kıyafetim vardı. Anne eski elbiselerimden biriyle yanımda duruyordu.
Onun benim eskilerimi giydiğini görmek bana müthiş bir haz veriyordu. Ama işte kardeşliğin
verdiği çelişkili duygularla bir yandan da elbiseye verdirdiği yeni biçime hayran kalmıştım.
Boyunun kısaltılıp Fransız tarzında kesilmesini emretmişti ve oldukça şık görünüyordu. Eteğin
ucundan kalan kumaşla diktirdiği Fransız tarzı minik şapkasını takmıştı. Northumberlandlı
Henry Percy gözünü ondan alamıyordu ama Anne kralın bütün dostlarıyla aynı cilveyle
flörlleşiyordu. Toplam dokuz kişiydik. Henry'le ben yan yana önden gidiyorduk. Anne arkamda,
Percy ve William Nor-ris'leydi. Onların arkasında kötü eşleşmiş sessiz bir ikili olan George'la
Jane vardı ve en arkada Francis Weston'la William Brereton espriler patlatıp gülerek ilerliyordu.
Önümüzde sadece birkaç kâhya, arkamızda da dört atlı asker vardı.
Nehrin kenarında atımızı sürmeye devam ettik. Sular gelgitle yükseliyor, beyaz köpüklü
dalgalar sahile vuruyordu.
130 ¦ Philippa Gregory
Karaya doğru savrulan martılar bahar güneşinde kanatları gümüş gibi parlayarak ciyaklaya
ciyaklaya başımızın tepesinde dönüyordu. Çalılar baharın yeni filizleriyle yeşeriyor,
çuhaçiçekleri nehrin kenarındaki güneşli yerlerde krem rengi tereyağı parçalan gibi duruyordu.
Nehrin kenarındaki toprak iyice sertti ve atlar kolayca, sağlam adımlarla ilerliyordu. Bu arada
kral bana kendi bestelediği bir aşk şarkısını söylüyordu, dizeleri ikinci kez tekrarlarken ben de
onunla birlikte söylemeye başladım ve bu çabama gülerek karşılık verdi. Anne'in yeteneği
bende yoktu, biliyordum. Ama önemli değildi. O gün hiçbir şey önemli değildi, önemli
olmayacaktı, sevdiğim adam ve ben parlak günışığında birlikte ata biniyorduk, keyifli bir geziye
çıkmıştık. Mutluydu ve ben de onun yanında mutluydum.
Tersaneye istemediğim kadar çabuk vardık, Henry atı-' mın yanında durup beni semerden
indirdi ve ayaklarım yere değdiğinde sarılıp dudağıma hızlıca bir öpücük kondurdu.
"Sevgilim," diye fısıldadı. "Sana küçük bir sürprizim var."
Beni döndürüp yeni gemisini görebilmem için yana çekildi. Neredeyse denize inmeye hazırdı,
hızlı gitmesi için savaş gemilerine özgü yüksek bir kıç kasarası ve pruvası vardı.