Test Drive | Page 40

Kekeledim, bu tür kelime oyunlarında hiçbir zaman Anne kadar başarılı değildim. Sonunda yine sadece doğruyu söyledim. Çok beğendim, efendim." "Tekrar orada uyumak ister miydin?" 98 ¦ Philippa Gregory O muhteşem dakikalardan biriydi ve doğru cevabı buldum. "Ah, efendimiz. Orada bir süre uyumayacağımı umut ediyordum." Başını geriye atıp bir kahkaha patlattı, elimi yakaladı ve çevirip avucumun içini öptü. "Leydim, bana bir emrin yeter," diye söz verdi. "Her bakımdan kölenim." Başımı eğdiğimde dudaklarının elime değişini seyrettim, gözlerimi yüzünden alamıyordum. Başını kaldırdı, birbirimize baktık, uzun ve karşılıklı şehvet dolu bakışlarla baktık. "Gitmeliyim," dedim. "Kraliçe nerede olduğumu merak eder." "Peşinden geliyorum," dedi. "İnan buna." Kısacık gülümsedikten sonra döndüm ve kraliçenin ley-dilerinin ardından koşarak salonu geçtim. Topuklarımın telaşla attığım adımlarla çıkardığı tak tak sesini, ipek elbisemin hışırtısını duyabiliyordum. Alarma geçen bedenimin her köşesinde gençliğimi, güzelliğimi ve beğenildiğimi hissedebiliyordum. Hem de İngiltere Kralı tarafından beğenildiğimi. Kahvaltıya geldi ve koltuğuna otururken gülümsedi. Kraliçenin solgun gözleri pembe pembe yüzümü, krem rengi elbisemin zengin parıltısını fark edip başını çevirdi. Biz yerken çalmaları için müzisyenlerden birkaçını ve bize iştirak etmesi için kendi at terbiyecisini çağırdı. "Bugün ava gidecek misiniz, efendim?" diye sordu kocasına kibarca. "Evet, gerçekten. Siz leydilerden avı izlemeye gelmek isteyen olur mu?" diye sordu kral davetkâr bir tonla. "Eminim olur," dedi kraliçe, her zamanki neşeli sesiyle. "Matmazel Boleyn, Bayan Parker, Bayan Carey? Üçünüzün •' BOLEYN KIZI ¦ 99 de iyi binici olduğunu biliyorum. Bugün kralla ata binmek ister misiniz?" Jane Parker, adım üçüncü sırada geçtiği için bana kısacık sinsi bir bakış fırlattı. Bilmiyor diye düşündüm, içimden kendimi tebrik ederek. İstediği kadar sevinebilir çünkü bilmiyor. "Krala eşlik etmekten büyük zevk duyacağız," dedi Anne sakin bir sesle. "Üçümüz de." Ahırların önündeki kocaman bahçede kral iri atına binerken, seyislerden biri beni kralın bana verdiği atın semerine doğru kaldırdı. Bacağımı sıkıca eyer kaşına yasladım ve elbisemi yere uzanacak biçimde düzelttim. Anne her zaman yaptığı gibi en ufak detayı bile atlamadan beni dikkatle inceledi. O zarif tüylü Fransız avcı başlığıyla başını eğip beni onayladığında hep kendimi daha iyi hissediyordum. Onu semere kaldırması için seyisi çağırdı, sonra atını benimkinin yanına getirdi ve hayvanı yerinde tutarak bana uzandı. "Eğer seni ağaçlıklara götürüp orada sahip olmak isterse, olmaz diyeceksin," diye fısıldadı. "Bir Howard kızı olduğunu hatırlamaya çalış. Her şeyinle bir fahişe olmadığını." "Beni isterse..." "Seni isterse, bekler." Avcı uşak düdüğünü çaldı ve ahırdaki bütün atlar heyecanla kasıldı. Henry, heyecan dolu küçük bir oğlan çocuğu gibi karşıdan bana gülümsedi ve ona kocaman bir karşılık verdim. Kısrağım Jesmond sıçrayıp duruyordu, avın lideri başı çekerek açılır kapanır köprüden geçtiğinde eşkin giderek kopkoyu atlardan oluşan, toynaklarının üstü beyaz bir 100 Tarayan: Yaşar Mutlu deniz gibi çabucak onu takip ettik. Güneşli ama sıcak olmayan bir gündü, biz şehirden uzaklaşırken serin bir rüzgâr otlaktaki çimenleri dalgalandırıyordu. Harmancılar tırmıklarına yaslanarak geçişimizi seyretti. Önce aristokrat renklerini görünce şapkalarını çıkarttılar, sonra kralın sancağını görünce dizlerinin üstüne çöktüler. Arkamı dönüp şatoya baktım. Kraliçenin odalarından birinin penceresi açıktı ve kadının siyah şapkasını, arkamızdan dışarı bakan soluk yüzünü gördüm. Akşam yemeğinde bizimle birlikte olacak ve sanki yan yana at binerken koca günü birlikte spor yaparak geçirmeye giderken bizi görmemiş gibi Henry'ye de, bana da gülümseyecekti. Tazıların havlamaları aniden ton değiştirdi, sonra toptan sustular. Avcı uzun uzun ve yüksek tonda düdüğünü öttürdü ki, bu da tazılar koku aldı demekti. "İleri!" diye bağırdı Henry atını öne sürerek. "Orada!" diye bağırdım. Önümüzde, ağaçların bittiği meydanın dibinde kocaman bir geyiğin hatlarını görebiliyordum, boynuzlan dümdüz başının gerisinde paldır küldür av tayfasından