Çıkarken düşüncesizce kapıyı arkasından çarptı. Anne akladı, sonra giysilerimizin durduğu
dolaba yürüdü.
"Krem rengi elbiseni giy," dedi. "Fahişe gibi görünmeye gerek yok. Sana biraz sıcak su
getireyim. Banyo yapman gerekecek." İtirazlarıma elini kaldırdı. "Evet, yapacaksın. O yüzden
tartışma. Saçını da yıkayacaksın. Üzerinde tek bir leke kalmayacak. Tembel bir sürtük gibi
davranmanın âlemi yok. Şu elbiseyi hemen çıkar ve acele et. Kraliçeyle ayine gitmek için bir
saatten az vaktimiz var."
Ona boyun eğdim, her zaman yaptığım gibi. "Benim adıma mutlu değil misin?" diye sordum iç
etekliğimi ve korsemi çıkartmaya çabalarken.
Aynada yüzünü gördüm, fışkıran kıskançlığını örten kirpiklerini de. "Sadece ailem adına
mutluyum," dedi. "Sen neredeyse hiç umurumda değilsin."
Biz sıra halinde kraliçenin odasına giderken kral hemen yanda, şapeline tepeden bakan özel
salonunda sabah duasını dinliyordu. Kulaklarımı zorladığımda kralın bir yandan aşağıdaki
kilisede pederin tanıdık hareketlerle dua edişini seyrederken bir yandan da bakıp imzalaması
için kâhyanın önüne bıraktığı kâğıtları incelediğini duyabiliyordum. Kral ayini dinlerken hep
başka işlerini de yürütürdü, bu konuda babasının geleneklerini takip ederdi ve çoğu insan bu
işlerin kutsandığına inanırdı.
96 ¦ Philippa Gregory
Kraliçenin özel odasındaki yastıklara diz çöktüm ve parıl parıl parlayarak bacaklarımın hatlarını
hafifçe meydana çıkaran elbisemin fildişi kumaşına baktım. Hâlâ onun sıcaklığını vti şefkatini
bacaklarımın arasında hissedebiliyor, dudaklarımda tadını duyabiliyordum. Anne'in ısrarlarıyla
yaptığım banyoya rağmen yine de yüzümde ve saçlarımda göğsündeki terin kokusunu
alabildiğim için seviniyordum. Gözlerimi kapattığımda duyduğum dua değil, şehvanî hayallerimdi.
Kraliçe yanımda diz çökmüştü. Yüzü yasta gibi, başı üçgen şapkasının altında dimdikti.
Parmaklarını aradan sokup her zaman içine giydiği kıldan gömleği elleyebilmesi için elbisesinin
yakasını azıcık açmıştı. Asık suratı bitap ve üzgün bakıyor, sıkıca kapanmış gözlerinin altında
yanakları yorgun görünüyordu. Başını tespihinin üzerinde eğmiş, yaşlı cildi çenesinin üzerine
sarkmıştı.
Dua sanki hiç bitmeyecek gibiydi. Henry'nin imzalaması gereken resmi belgelere imrendim.
Kraliçenin dikkati hiç başka yöne kaymadı, parmakları tespihini bir an bile bırakmadı, gözleri
dua sırasında hiç açılmadı. Ancak ayin bittiğinde peder ayin kadehlerini beyaz beziyle silip
kaldırırken kraliçe sanki hiçbirimizin duymaya vakıf olmadığı bir şey duymuş gibi derin bir iç
çekti. Dönüp hepimize gülümsedi, bütün leydilerine, bana bile.
"Şimdi de gidip kahvaltımızı edelim," dedi mutlu mutlu. "Belki kral da bizimle yer."
Sırayla kralın kapısının önünden geçerken bilerek oyalandığımı fark ettim, bana tek bir kelime
etmeden oradan geçmemi bekleyeceğine inanmıyordum. Sıinki bu arzumu sezmiş gibi tam o
anda ağabeyim George kapıları savurarak açtı ve bağıra bağıra, "Günaydın sana kız kardeşim,"
dedi.
\ BOLEYN KIZI »97
Arkasındaki odada Henry hemen başını işinden kaldırdı. Kapının önünde, Anne'in benim için
seçtiği krem rengi elbise, saçlarımı genç yüzümün gerisinde toplayan krem rengi başlığımla
beni gördü. Bu görüntüyle birlikte arzu dolu bir iç çekti, yüzümün renginin değiştiğini,
gülümseyişimin suratımı ısıttığını fark ettim.
"İyi günler efendim. Sana da iyi günler ağabeyim," dedim yumuşacık bir sesle, gözlerimi
Henry'nin yüzünden ayırmadan.
Henry ayağa kalkıp sanki beni içeri çekmek istermiş gibi elini uzattı. Göz ucuyla kâhyasına
baktığında kendini toparladı.
"Kahvaltımı sizinle birlikte edeceğim," dedi. "Kraliçeye söyleyin birkaç dakika içinde geliyorum.
Şu şeyleri bitirir bitirmez, şu... şu..." Elinin belli belirsiz hareketi kâğıtların neyle ilgili olduğuna
dair en ufak bir fikri olmadığını gösteriyordu.
Balıkçının parlak metaliyle gözleri kamaşmış bir sazan gibi kapıya doğru yürüdü. "Ve sen, bu
sabah iyi misin?" dedi sessizce, sadece benim kulağıma.
"İyiyim." Yüzüne çabucak yaramaz bir bakış fırlattım. "Biraz yorgunum."
Bu itirafımla gözleri dansa geçti. "İyi uyumadın mı, tatlım?"
"Pek değil."
"Yatağı mı beğenmedin?"