Aslında, merak etmeme hiç gerek yoktu. Hissettikleri, benimle ilgili biriktirdiği o her zamanki
can sıkıcı duygu karışımı olacaktı: Hayranlık ve imrenme, gurur ve öfke dolu bir rekabet hırsı,
sevgili kardeşinin başardığını görme arzusu ve rakibinin başarısızlığını görme tutkusu.
Kral kımıldandı. "Uyanık mısın?" diye sordu pikenin altından.
"Evet," dedim anında kendime gelip. Gitmeyi teklif etmem gerekir mi diye merak ediyordum
ama çarşafların arasından başını çıkardı, gülümsüyordu.
BOLEYN KIZI ¦ 93
"Hayırlı sabahlar, tatlını," dedi bana. "Bu sabah iyi misin?"
Kocaman gülümsediğimi, neşesine aynen karşılık verdiğimi fark ettim. "Çok iyiyim."
"İçinde bir mutluluk hissi duyuyor musun?" "Daha önce hiç olmadığım kadar mutluyum." "O
zaman bana gel," dedi kollarını açarak ve pikenin altına, onun sıcacık, mis kokan kollarına
kaydım. Güçlü bacakları bacaklarıma yaslandı, kollan omuzlarımı sardı, başı boynuma
gömüldü.
"Ah, Henry," dedim budala gibi. "Ah, aşkım." "Ah, biliyorum," dedi tüm cazibesiyle. "Biraz daha
yaklaş."
Güneş iyice yükselene kadar yanından ayrılmadım, sonra hizmetkârlar ortalığa dökülmeden
odama geri dönebilmek için acele etmek zorunda kaldım.
Henry elbisemi giymeme bizzat yardım etti, korsemin iplerini bağladı, sabah serinliğine karşı
kendi pelerinini omuzlanma örttü. Kapıyı açtığında ağabeyim George pencere kenarındaki
koltukta yatıyordu. Kralı gördüğünde hemen ayaklandı, şapkasını eline alıp eğildi, kralın
arkasında beni görünce bana kocaman, tatlı tatlı gülümsedi.
"Bayan Carey'yi odasına götür," dedi kral. "Sonra da yatak odalarının hizmetçilerini içeri
gönder, olur mu George? Bu sabah erken kalkmak istiyorum."
George tekrar eğildi- ve bana kolunu uzattı.
"Benimle ayini dinlemeye gel," dedi kral kapıdan. "Bugün benimle özel şapelime gelebilirsin
George."
94 ¦ Philippa Gregory
"Teşekkür ederim." George herhangi bir saraylının alabileceği en esaslı daveti büyük bir
soğukkanlılıkla kabul etti. Ben reverans yaparken özel odaların kapıları kapandı, sonra çabucak
dinlenme odasını ve büyük salonu geçtik.
En alt seviyedeki uşakları atlatamayacak kadar gecikmiştik, şömineleri yakmak için tutulmuş
oğlanlar ateşi kocaman kütüklerle besliyordu. Diğer gençler yerleri süpürüyor, yemek yedi kleri
yerde sızıp kalan adamlar şarabın keskinliğine küfür ederek esniyor, gözlerini açmaya
çalışıyordu.
Kralın pelerininin başlığını darmadağınık saçlarımın üzerine geçirdim ve çabucak, sessizce
büyük salondan çıkıp kraliçenin odalarına doğru basamaklardan yukarı çıktık.
George kapıyı çaldığında Anne hemen açıp bizi içeri aldı. Uykusuzluktan yüzü bembeyaz,
gözleri kıpkırmızıydı. Kız kardeşimin kıskançlık dolu bakışlarını neşeyle içime
çektim.
"Eee?" dedi sertçe.
Yatağın üzerindeki hiç bozulmamış yatak örtüsüne baktım. "Uyumamışsın."
"Uyuyamadım," dedi. "Umarım sen hiç olmazsa biraz
uyumuşsundur."
Bu müstehcen sorusuna başımı çevirdim.
"Yapma," dedi George bana. "Sadece her şeyin iyi gittiğinden emin olmak istiyoruz Mary. Bunu
babam da bilmek isteyecek, annem de, dayım da. Herhalde bize anlatman daha iyi olur. Bu
özel bir mesele değil ki."
"Dünyanın en özel meselesi."
"Senin için geçerli değil ama," dedi Anne buz gibi bir sesle. "Bu yüzden bahar vaktindeki sütçü
kızları gibi bakmayı bırak da anlat. Seninle yattı mı?"
"Evet," dedim uzatmadan.
BOLEYN KIZI ¦ 95
"Birden fazla mı?"
"Evet."
"Tanrıya şükür!" dedi George. "Başarcfı. Gitmeliyim. Beni ayine çağırdı." Bana doğru yürüyüp
sıkıca kucakladı. "Aferin. Sonra konuşuruz. Gitmem lazım."