"Teşekkürler Bayan Carey," dedi kibarca. Sonra elini hafifçe kocasının koluna dayayarak bizi
yemek odasına götürdü. Henry, karısının söylediklerini duyabilmek için başını ona doğru
yasladı ve sonra bir daha dönüp bana bakmadı.
George yemeğin sonunda kraliçenin masasına, önümüzde şarap ve tatlılarla biz leydilerin
oturduğu masaya yanaşarak beni selamladı. "Bu tatlı hanıma tatlılar," dedi alnıma bir öpücük
kondururken.
"Ah George," dedim. "Mesajın için teşekkürler."
"Umutsuzluk dolu çığlıklarınla başımın etini yedin," dedi. "Daha birinci hafta üç mektup
gönderdin. O kadar mı kötüydü?"
"İlk hafta evet," dedim. "Ama sonra alıştım. Birinci ayın sonunda taşra hayatını kabullenmeye
başladım."
"Burada senin için elimizden geleni yaptık," dedi.
"Dayım sarayda mı?" diye sordum etrafıma bakınarak. "Hiç görmedim."
BOLEYN KIZI ¦ 83
"Hayır, Wolsey'le birlikte Londra'da. Ama merak etme, bütün olan bitenden haberdar.
Yaptıklarınla ilgili rapor alacağını ve artık nasıl davranacağını bildiğin konu sunda sana
güvendiğini iletmemizi söyledi."
Jane Parker masanın karşısına doğru eğildi. "Sen de nedime mi olacaksın?" diye sordu
George'a. "Leydilerin masasında, bir leydi sandalyesinde oturuyorsun da."
George hiç acele etmeden ayağa kalktı. "Affınızı rica edi-yoaım bayanlar. Rahatsız etmek
istemedim."
Yarım düzine ses rahatsız olmadığını belirtti. Ağabeyim yakışıklı bir gençti ve kraliçenin
odalarının popüler ziyaret-çilerindendi. Sivri dilli nişanlısı dışında kimse masaya katılmasına
itiraz etmemişti.
George nişanlısının elini eline alarak eğildi. "Bayan Parker, sizi terk etmem gerektiğini
hatırlattığınız için teşekkürler," dedi kibarca, o tatlı ses tonunun altında öfkesini belirterek.
Eğilip beni hoyratça dudaklarımdan öptü. "Tanrı sana güç versin, Marianne," diye fısıldadı
kulağıma. "Bütün ailenin umudunu üzerinde taşıyorsun."
Tam gidecekken eline yapıştım. "Bir saniye George. Sana bir şey sormak istiyordum."
Döndü. "Nedir?"
Kulağına fısıldayabilmem için bana doğru eğilsin diye kolunu çekiştirdim. "Sence bana âşık
mı?"
"Ah," dedi, doğrulurken. "Aşk."
"Ne dersin?"
Omuz silkti. "O ne demek ki? Bütün gün aşkla ilgili şiirler yazıyoruz, bütün gece aşkla ilgili
şarkılar söylüyoruz ama eğer hayatta öyle bir şey varsa da, inan ben bilmiyorum."
"George!"
84 ¦ Philippa Gregory
"Seni istiyor, bunu kesinlikle söyleyebilirim. Bunun için bir yere kadar sıkıntı çekmeye de hazır.
Eğer bu aşk demekse evet, sana âşık."
"Bana yeter," dedim tatminle. "Beni istiyor ve bunun için bir yere kadar sıkıntı çekmeye hazır.
Bu bana aşk gibi görünüyor."
Yakışıklı ağabeyim eğildi. "Nasıl diyorsan öyledir, Mary. Eğer bu senin için yeterliyse."
Doğruldu ve anında geriledi. "Majesteleri."
Kral önümde duruyordu. "George bütün gece kız kardeşinle konuşmana izin veremem, bütün
saray sana gıptayla bakıyor."
"Haklısınız," dedi George tüm saray cazibesiyle. "Böyle iki güzeller güzeli kız kardeşi olunca
insan dünyayı umursamıyor."
"Dans etmeliyiz diye düşündüm," dedi kral. "Ben Bayan Carey'le ilgilenirken sen de Bayan
Boleyn'i alır mısın?"
"Seve seve," dedi George. Etrafına bakınıp Anne'i aramakla uğraşmadı, parmaklarını
şaklatmasıyla birlikte Anne yanı başında bitiverdi.
"Dans ediyoruz," dedi George kısaca.
Kral elini savurdu ve müzisyenler canlı bir taşra şarkısı çalmaya başladı. Sekiz kişilik bir
halkanın içinde yerimizi alıp önce bir yöne, sonra diğerine kayan adımlarla dansa başladık.
Halkanın karşı tarafında George'un sevimli yüzünü ve yanında Anne'in pürüzsüz
gülümsemesini gördüm. Yeni bir kitabı incelerken yüzü nasılsa şimdi de öyleydi. Dua okur gibi