80 ¦ Philippa Gregory
Kraliçe pencerenin önündeki koltukta otuaıyordu, akşam serinliği içeri girsin diye pencereler
ardına dek açıktı. Müzisyeni yanındaydı, hem lavtasını çalıyor, hem şarkı söylüyordu.
Nedimeleri etrafındaydı, bazıları dikiş dikiyor, bazıları boş boş oturuyor, akşam yemeği
çağrısını bekliyordu. Kraliçe dünyayla barış içindeymiş gibi görünüyor, etrafında dostları,
kocasının evinde, penceresinden küçük Windsor kasabasına ve gerisindeki kurşunî nehrin
kıvrımına bakıyordu. Beni gördüğünde yüzündeki ifade değişmedi. Hayal kırıklıklarını dışa
vurmayacak kadar iyi yetiştirilmişti. Küçük bir tebessümle bana gülümsedi. "Ah, Bayan Carey,"
dedi. "Demek iyileştiniz ve saraya geri döndünüz?'*
Hemen reveransa geçtim. "Siz Majestelerini memnun edecekse, evet."
"Bunca zamandır ailenin evinde miydin?"
"Evet. Hever Şatosunda, Majesteleri."
"Epey dinlenmiş olmalısın. Dünyanın o bölgesinde ineklerle koyunlardan başka bir şey yok
sanırım, değil mi?"
Gülümsedim. "Çiftlik alanı, evet," diye onayladım. "Ama yapabileceğim çok şey vardı. Atımla
gezmek, tarlaları kontrol etmek ve buralarda çalışan insanlarla konuşmak hoşuma gitti."
Bir an kırsal alanın ilgisini çektiğini gördüm. İngiltere'de geçirdiği onca yıl boyunca gördüğü
yerler sadece av, piknik ve yaz eğlencelerine ayrılan alanlardı. Ama sonra saraydan ilk ayrılma
sebebimi hatırladı. "Dönmen için Kral mı emir verdi?"
Arkamda Anne'den hafif bir uyarı geldi ama umursamadım. İçimdeki o romantik, aptal ses bu
iyi yürekli kadının gözlerinin içine baka baka yalan söyleyemeyeceğimi fısıldıyordu. "Beni kral
çağırttı, Majesteleri," dedim saygıyla.
BOLEYN KIZI ¦ 81
Anladığını belirten bir ifadeyle başını salladı ve gözlerini sessizce kucağında birleşen ellerine
doğru indirdi. "O zaman çok şanslısın," dedi sadece.
Kısa bir sessizlik oldu. Ona kocasına âşık olduğumu ama kendisinin benden çok üstün
olduğunu söylemeyi arzuluyordum. Öyle bir eğilip bükülmüştü ki, ruhu ancak doğruları
iletiyordu. Oradaki diğer kadınlarla kıyaslandığında o bir gümüştü, bizse kurşun ve tenekenden
yapılmış basit yemek kapları gibiydik.
Dev kapılar savrularak açıldı. "Kral Hazretleri!" diye anons etti haberci ve Henry paldır küldür
içeri girdi. "Sizi yemeğe davet etmeye geldim,"diye başladı ama sonra beni görüp olduğu yerde
durdu. Kraliçenin endişeli gözleri kocasının üzerime odaklanan gözlerinden benim yüzüme,
sonra tekrar kocasına döndü.
"Mary," dedi Henry heyecanla.
Bense reverans yapmayı bile unutup öylece ona baktım.
Anne'in arkamdan gelen küçük uyarısı işe yaramadı. Kral üç kocaman adımda yanıma gelip
ellerimi ellerine aldı ve göğsüne bastırdı. İşli yeleğini ve altındaki ipek gömleğin yumuşacık
dokunuşlarını parmaklarımda hissettim.
"Aşkım," dedi fısıltıyla. "Saraya hoşgeldin."
"Size teşekkürlerimi..."
"Bana ailenin seni ders alman için uzaklaştırdığı söylendi. Dersini almadan seni geri çağırtarak
doğru mu yaptım?"
"Evet, evet, kesinlikle en doğrusunu yaptınız," diye kekeledim.
"Azarlanmadın mı peki?" diye üsteledi.
Hafif bir kahkaha atıp başımı kaldırdım ve masmavi gözlerine bakarak, "Hayır, biraz bozuldular
ama' hepsi o kadar," dedim.
82 ¦ Philippa Gregory
"Saraya geri dönmek istiyor muydun?"
"Hem de nasıl."
Kraliçe ayağa kalktı. "Tamam o zaman. Yemeğe gidelim, hanımlar," dedi ortaya. Henry
omzunun üstünden göz ucuyla ona baktı. Karısı bir İspanyol kadınının buyurgan edasıyla elini
ona uzattı. Henry, alışkanlık haline gelen bağ-lılığıyla boyun eğerek ona döndü ve ben onu
yeniden bana döndürecek bir yol o anda düşünemedim. Kraliçenin arkasına geçtim, ben onun
eteğini düzeltirken bir kraliçe gibi dimdik durdu ve dolgun bedenine, yüzündeki yıpranmışlı-ğa
rağmen çok güzeldi.