Test Drive | Page 30

Umutsuzluğa kapılma, sanırım orada hepimizin seni unuttuğunu düşünüyorsun. Sürekli senden bahsediyor ve ona senin sayısız, çekici yönlerini hatırlatıyorum. Sanırım bu ay içinde birini gönderip seni aldıracak. Güzelgönindüğünden emin ol! Geo. Anne de kısa süre içinde sana yazacağını söylememi istiyor. Bu uzun bekleyişim sırasında George'un m ektubu tek tesellim oldu. Bekleyerek geçirdiğim ikinci aya, pikniklerin ve yolculukların yeniden başladığı sarayın her zaman en mutlu ayı olan mayıs ayına girdiğimizde, günlerim çok uzamış gibi gelmeye başlamıştı. Konuşacak kimsem, tek bir dostum bile yoktu. Beni giydirirken hizmetçim çene çalıyordu. Kahvaltıda en üst masada tek başıma oturuyor ve sadece babamla iş yapan pay sahipleriyle konuşuyordum. Bir süre bahçede yürüyor ya da kitap okuyordum. Uzun akşamüzerlerinde av atımı getirtiyor ve her seferinde daha uzaklara giderek kırlarda ata biniyordum. Evimin etrafındaki yan yolları ve dar sokakları öğrenmeye, hatta kiracılarımızın bazılarını küçük tarlalarında çalışırken gördüğümde tanımaya başlamıştım. İsimlerini öğrendim ve dolaşırken tarlada çalışan birini gördüğümde atımı yanında dur-duaıp ne yetiştirdiğini ve nasıl gittiğini sormayı alışkanlık haline getirdim. Bu, çiftçiler için en iyi mevsimdi. Samanlar kesilmiş dizi dizi kurutuluyor, kocaman çuvallara doldurulup kışın kullanılmak üzere damlarda saklanmayı bekliyordu. Buğday, arpa ve çavdarlar tarlalarda dimdik uzanıyor, git gide büyüyüp olgunlaşıyordu. Buzağılar analarının süBOLEYN KIZI ¦ 73 tüyle büyüyor ve ülkenin bütün çiftlik evlerinde bu senenin yün satışından elde edilen kâr hesaplanıyordu. Biraz dinlenme, bütün sene sürdürülen o ağır işlere kısa bir mola verme zamanıydı ve çiftçiler hasada başlamadan önce köyün kırlarında danslar ediyor, yarışlar yapıyor, eğlenceler düzenliyordu. Boleynlerin evine ilk kez gelen ve atının tepesinden baktığında hiçbir yeri tanımayan ben, şimdi malikâne duvarını çevreleyen bütün o kırlık alanı, çiftçileri hatta yetiştirdikleri ürünleri bile biliyordum. Yemek sırasında yanıma gelip adamın birinin köyüyle yaptığı anlaşmayla elde ettiği toprak parçasını doğru düzgün ekip biçmediğinden şikâyet ettiklerinde ne demek istediklerini hemen anlıyordum. Çünkü bir gün önce o yöne doğru dolaşmaya çıkmış ve son derece iyi bakılan ortak tarlaların arasında göze çarpan tek ziyan edilmiş alanı, tarlayı saran yabani otlan ve ısırgan otlarını gözlerimle görmüş oluyordum. Bir yandan yemeğimi yerken bir yandan çiftçiyi tarlasında ekin yetiştirmezse toprağın elinden alınacağı konusunda uyarmak benim için oldukça kolaydı. Kimlerin şerbetçiotu, kimlerin üzüm yetiştirdiğini biliyordum. Bir çiftçiyle anlaşma yapıp üzümleri güzel olursa babama söyleyip onlara şarap yapmayı öğretmek üzere bir Fransız'ı Hever Şatosu'na getirtmeye söz verdim. Her gün atımla etrafta dolanmak zor bir iş değildi. Dışarıda olmayı, ağaçların arasında gezerken kuşların şarkılarını dinlemeyi, yolun her iki tarafından sarkan hanımelinin kokusunu içime çekmeyi seviyordum. Kısrağım Jesmond'u, kralın bana bahşettiği kısrağımı seviyordum. Eşkin gidişini, kulaklarını dikip titretişini, elimde bir havuçla ahıra doğru ilerlediğimi gördüğünde kişneyişini seviyordum. Nehrin yanındaki otlakların gürlüğünü seviyordum, sarı ve beyaz çiçeklerle par74 ¦ Philippa Gregory kıyışını, buğday tarlalarındaki kırmızı gelinciklerin al al görünümünü de. Kırları ve dev kanatlarını çevirip uzaklaşmadan evvel gökyüzünde, tarlakuşlarından bile daha yüksekte tembel tembel kocaman daireler çizen akbabaları seviyordum. Bunların hepsi yaşamıma katılan ilaveler, Henry ve .saray eşrafıyla olamadığım şu sıralarda vaktimi dolduran meşgalelerdi. Ama içimde büyüyen bir his bana bir daha asla saraya gidemesem bile iyi ve adil bir toprak sahibi olabileceğimi söylüyordu. Edenbridge dışındaki bütün genç çiftçiler kaba yoncaya talep olduğunu görebiliyor ama ne bu otları yetiştiren birini ne de tohumunu nereden alabileceklerini biliyorlardı. Babamın Essex'teki malikânesindeki çiftçilerden birine onlar adına bir mektup yollayıp hem tohumları gönderttim, hem de tavsiyelerde bulunmalarını sağladım. Ben oradayken tarlalardan birine bu tohumu ektiler ve ürünün toprağı ne kadar sevdiğini görünce başka bir tarlaya daha ekmeye söz verdiler. Ve içimden, henüz daha genç bir kız olmama rağmen harika bir iş becerdiğimi düşündüm. Ben olmasam ellerini Hollybush'taki masalara vurup yeni tohumlarla deli gibi para yapabileceklerine yemin etmekten öte bir şey yapamayacaklardı. Benim yardımımla bunu de-neyebilmişlerdi ve buradan eğer bir servet elde ederlerse dünyada iki adam daha yükselmiş olur, büyükbabamın