Umutsuzluğa kapılma, sanırım orada hepimizin seni unuttuğunu düşünüyorsun. Sürekli senden
bahsediyor ve ona senin sayısız, çekici yönlerini hatırlatıyorum. Sanırım bu ay içinde birini
gönderip seni aldıracak. Güzelgönindüğünden emin ol! Geo.
Anne de kısa süre içinde sana yazacağını söylememi istiyor.
Bu uzun bekleyişim sırasında George'un m ektubu tek tesellim oldu. Bekleyerek geçirdiğim
ikinci aya, pikniklerin ve yolculukların yeniden başladığı sarayın her zaman en mutlu ayı olan
mayıs ayına girdiğimizde, günlerim çok uzamış gibi gelmeye başlamıştı.
Konuşacak kimsem, tek bir dostum bile yoktu. Beni giydirirken hizmetçim çene çalıyordu.
Kahvaltıda en üst masada tek başıma oturuyor ve sadece babamla iş yapan pay sahipleriyle
konuşuyordum. Bir süre bahçede yürüyor ya da kitap okuyordum.
Uzun akşamüzerlerinde av atımı getirtiyor ve her seferinde daha uzaklara giderek kırlarda ata
biniyordum. Evimin etrafındaki yan yolları ve dar sokakları öğrenmeye, hatta kiracılarımızın
bazılarını küçük tarlalarında çalışırken gördüğümde tanımaya başlamıştım. İsimlerini öğrendim
ve dolaşırken tarlada çalışan birini gördüğümde atımı yanında dur-duaıp ne yetiştirdiğini ve
nasıl gittiğini sormayı alışkanlık haline getirdim. Bu, çiftçiler için en iyi mevsimdi. Samanlar
kesilmiş dizi dizi kurutuluyor, kocaman çuvallara doldurulup kışın kullanılmak üzere damlarda
saklanmayı bekliyordu. Buğday, arpa ve çavdarlar tarlalarda dimdik uzanıyor, git gide büyüyüp
olgunlaşıyordu. Buzağılar analarının süBOLEYN KIZI ¦ 73
tüyle büyüyor ve ülkenin bütün çiftlik evlerinde bu senenin yün satışından elde edilen kâr
hesaplanıyordu.
Biraz dinlenme, bütün sene sürdürülen o ağır işlere kısa bir mola verme zamanıydı ve çiftçiler
hasada başlamadan önce köyün kırlarında danslar ediyor, yarışlar yapıyor, eğlenceler
düzenliyordu.
Boleynlerin evine ilk kez gelen ve atının tepesinden baktığında hiçbir yeri tanımayan ben, şimdi
malikâne duvarını çevreleyen bütün o kırlık alanı, çiftçileri hatta yetiştirdikleri ürünleri bile
biliyordum. Yemek sırasında yanıma gelip adamın birinin köyüyle yaptığı anlaşmayla elde ettiği
toprak parçasını doğru düzgün ekip biçmediğinden şikâyet ettiklerinde ne demek istediklerini
hemen anlıyordum. Çünkü bir gün önce o yöne doğru dolaşmaya çıkmış ve son derece iyi
bakılan ortak tarlaların arasında göze çarpan tek ziyan edilmiş alanı, tarlayı saran yabani otlan
ve ısırgan otlarını gözlerimle görmüş oluyordum. Bir yandan yemeğimi yerken bir yandan
çiftçiyi tarlasında ekin yetiştirmezse toprağın elinden alınacağı konusunda uyarmak benim için
oldukça kolaydı. Kimlerin şerbetçiotu, kimlerin üzüm yetiştirdiğini biliyordum. Bir çiftçiyle
anlaşma yapıp üzümleri güzel olursa babama söyleyip onlara şarap yapmayı öğretmek üzere
bir Fransız'ı Hever Şatosu'na getirtmeye söz verdim.
Her gün atımla etrafta dolanmak zor bir iş değildi. Dışarıda olmayı, ağaçların arasında
gezerken kuşların şarkılarını dinlemeyi, yolun her iki tarafından sarkan hanımelinin kokusunu
içime çekmeyi seviyordum. Kısrağım Jesmond'u, kralın bana bahşettiği kısrağımı seviyordum.
Eşkin gidişini, kulaklarını dikip titretişini, elimde bir havuçla ahıra doğru ilerlediğimi
gördüğünde kişneyişini seviyordum. Nehrin yanındaki otlakların gürlüğünü seviyordum, sarı ve
beyaz çiçeklerle par74 ¦ Philippa Gregory
kıyışını, buğday tarlalarındaki kırmızı gelinciklerin al al görünümünü de. Kırları ve dev
kanatlarını çevirip uzaklaşmadan evvel gökyüzünde, tarlakuşlarından bile daha yüksekte
tembel tembel kocaman daireler çizen akbabaları seviyordum.
Bunların hepsi yaşamıma katılan ilaveler, Henry ve .saray eşrafıyla olamadığım şu sıralarda
vaktimi dolduran meşgalelerdi. Ama içimde büyüyen bir his bana bir daha asla saraya
gidemesem bile iyi ve adil bir toprak sahibi olabileceğimi söylüyordu. Edenbridge dışındaki
bütün genç çiftçiler kaba yoncaya talep olduğunu görebiliyor ama ne bu otları yetiştiren birini
ne de tohumunu nereden alabileceklerini biliyorlardı. Babamın Essex'teki malikânesindeki
çiftçilerden birine onlar adına bir mektup yollayıp hem tohumları gönderttim, hem de
tavsiyelerde bulunmalarını sağladım. Ben oradayken tarlalardan birine bu tohumu ektiler ve
ürünün toprağı ne kadar sevdiğini görünce başka bir tarlaya daha ekmeye söz verdiler. Ve
içimden, henüz daha genç bir kız olmama rağmen harika bir iş becerdiğimi düşündüm. Ben
olmasam ellerini Hollybush'taki masalara vurup yeni tohumlarla deli gibi para yapabileceklerine
yemin etmekten öte bir şey yapamayacaklardı. Benim yardımımla bunu de-neyebilmişlerdi ve
buradan eğer bir servet elde ederlerse dünyada iki adam daha yükselmiş olur, büyükbabamın