çağırıyordu. Mary de elinde topak halde duran fularımla dalgın dalgın kraliçenin çadırına
yürüdü. Fularımı ondan almak üzere öne atıldım, sonra ne diyeceğimi bilemeyip durakladım.
"Suffolk iyi mi?" diye sordu Kraliçe Kamerine.
Kraliçe Mary zorla gülümsedi. "Evet. Kafası yerinde, kemikleri de sağlam. Zırhı çok az
delinmiş."
"Onu alabilir miyim?" diye sordu Kraliçe Katilerine.
Kraliçe Mary elinde buruş buruş duran fulara baktı. "Bunu mu! Kralın iç oğlanı verdi. Zırhının
içinden düşmüş." Fuları uzattı. Kocası dışında her şeye kulaklarını ve gözlerini kapatmış
gibiydi. "Ben yanına gidiyorum," dedi. "Anne, sen ve diğerleri yemekten sonra Kraliçeyle
birlikte eve gidebilirsiniz."
Kraliçe onu başıyla onaylayarak izin verdi ve Kraliçe Mary hemen çadırdan eve yöneldi. Kraliçe
Katherine elinde fularımla onun gidişini izledi. Yumuşacık ipek parmaklarının arasından kolayca
kaydı. Püsküllerinin olduğu kenarda yeşil ipekle işlenmiş baş harfleri gördü: MB. Yavaşça,
suçlayarak bana döndü.
54 ¦ Philippa Gregory
"Sanırım bu senin olmalı," dedi, alçak ve iğrenir gibi bir sesle. Fuları dolabının dibinde bulduğu
ölü bir fareymiş gibi bir kol boyu uzakta, başparmağıyla işaret parmağı arasında tuttu.
"Yürü," diye fısıldadı Anne. "Gidip alman lazım." Sırtımın ortasından beni itti ve bir adım öne
çıkmış oldum.
Tam uzanırken kraliçe fuları bıraktı, tam yere düşecekken yakaladım. Zavallı bir kumaş parçası
gibi görünüyordu, yer bezi gibi.
"Teşekkürler," dedim mütevazı bir sesle.
Yemekte kral neredeyse hiç bana bakmadı. Kaza onu bir melankolinin ortasına fırlatmıştı ki, bu
babasının tipik özelliklerinden biriydi ve Henry'nin de saray eşrafı bundan korkmayı öğrenmeye
başlıyordu.
Kraliçe fazlasıyla neşeli ve eğlenceliydi. Ama hiçbir konuşma, hiçbir çekici gülümseme, hiçbir
müzik kralın moralini düzeltemezdi. Soytarısının maskaralıklarını gülmeden izledi, m