"Size hizmet etmek benim için zevktir, Kraliçe Katheri-ne," dedim ve yalan değildi.
Bir an aklımdan geçenleri anlamışçasına bana baktı, sonra kocasına döndü. "Atlarınız bugüne
hazır olacak şekilde formda mı?" diye sordu. "Kendinize güveniyor musunuz, Majesteleri?"
"Bugün ya ben, ya Suffolk," dedi kral.
"Dikkatli olacaksınız, değil mi, efendim?" dedi kraliçe şefkatle. "Dük gibi bir adama yenilmekte
hiçbir sakınca yok ama size bir şey olursa bu krallığın sonu olabilir."
Bu sevgi dolu bir düşünceydi ama kral hiç takdir etmedi. "Öyle olurdu gerçekten, oğlumuz
olmadığına göre."
Kraliçe dişlerini sıktı ve yüzünün renginin attığını fark ettim. "Daha vakit var," dedi, güçlükle
duyabildiğim kadar alçak sesle. "Hâlâ vakit var..."
"Çok yok," dedi kral, dümdüz bir sesle. Başını kadından öteye çevirdi. Gidip hazırlanmam
gerekiyor." .
Suratıma bakmadan yanımdan geçti. Anne, ben ve diğer tüm hanımlar o geçerken reverans
yaptık. Ben doğrulu.rken kraliçe bana baktı. Rakibiymişim gibi değil de, hâlâ en sevdiği, ona
hizmet eden küçük nedimesiymişim gibi. Bir an sanki gözlerimde erkeklerin yönettiği bu
dünyada bir kadının korkunç çıkmazlarını anlayabilecek birini ararmış gibi baktı.
George paldır küldür içeri dalıp kraliçenin önünde reveransa geçti. "Majesteleri," dedi. "Kent'in,
İngiltere'nin ve tüm dünyanın en güzel kadınını ziyarete geldim."
BOLEYN KIZI ¦ 49
"Ah, George Boleyn, ayağa kalk," dedi kraliçe gülümseyerek.
"Ayaklarınızın dibinde ölmeyi tercih ederim," dedi ağabeyini.
Elindeki yelpazeyle ağabeyimin eline hafifçe vurdu. "Olmaz, ama istersen bana kralın
dövüşüyle ilgili bahisler hakkında bilgi verebilirsin."
"Kim ona karşı bahse girer? O en iyi binici. Ama ikinci dövüş için beşe iki diyebilirim.
Seymouılar, Howardlar'a karşı. Kimin kazanacağından hiç şüphem yok."
"Seymourlar'a oynamamı mı öneriyorsun?" diye sordu kraliçe.
"Hayır, dualarınızı üzerlerinde mi taşısınlar? Asla," dedi George çabucak. "Kuzenim Howard'a
oynamanızı dilerim, Majesteleri. O zaman mutlaka kazanırsınız, o zaman ülkenin en sadık ve
en iyi ailelerinden birine bahse girdiğine emin olabilirsiniz, ayrıca kocaman bir ikramiye
kazanırsınız."
Kraliçe buna güldü. "Gerçekten çok zeki bir saray adamısın. Ne kadar kaybetmemi istiyorsun?"
"Beş kron diyelim mi?" diye sordu George.
"Anlaştık!"
"Ben de varım," dedi Jane Parker aniden.
George'un gülümsemesi kayboldu. "Size bu tür bir bahis teklifinde bulunamam, Bayan Parker,"
dedi kibar bir sesle. "Çünkü bütün mal varlığım zaten emrinizde."
Bu da yine sarayın aşk diliydi, kraliyet içinde durmadan gece gündüz devam eden o flörtleşme
hali ki, bazen her Şey anlamına gelebilirdi ama çoğu zaman hiçbir şey ifade etmezdi.
"Sadece birkaç kron oynamak istemiştim." Jane ağabeyimin oldukça iyi başardığı nükteli poh
poh sanatına devam
50 Tarayan: Yaşar Mutlu
etmesini sağlamaya çalışıyordu. Anne'le ben onu George'un elinden kurtarmaya tenezzül
etmeden eleştiren gözlerle izledik.
"Eğer Majestelerine karşı bahsi kaybedersem ki, beni zarafetle nasıl söğüşleyeceğini
göreceksiniz, ikinci bir kişiye param kalmaz," dedi George. "Aslında, Majesteleriyle birlikteyken
hiçbir zaman ikinci birine verecek herhangi bir şeyim yoktur. Ne para, ne sevgi, ne de bir
bakış."
"Çok ayıp," diye araya girdi kraliçe. "Bunu nişanlına mı söylüyorsun?"
George reverans yaptı. "Biz çok güzel bir ayın etrafında dönen nişanlı yıldızlarız," dedi. "Ve o
güzellerin güzeli her şeyi gölgede bırakıyor."
"Ah, haydi git artık," dedi kraliçe. "Git başka yerde parla, benim küçük Boleyn yıldızım."
George eğilerek çadırın gerisine gitti. Hemen arkasından dışarı süzüldüm. "Hemen ver şunu,"
dedi. "Bir sonraki at kralınki."
Elbisemin üzerinde bir metrelik beyaz bir ipek vardı, kumaşı yeşil ilmeklerin arasından çekip
çıkarttım ve George'a verdim. Hemen cebine attı.
"Jane bizi görüyor," dedim.