"Manastıra mı?" Konuşmanın içeriğini yakalayıp ona gülmek için başımı çevirdim. "Senden iyi
başrahibe olurdu."
"Bir dolusundan daha iyi," dedi George neşeyle. Tabureye oturmak üzere yürüdü, dengesini
kaybetti ve gümbürtüyle yere çöktü.
"Sarhoşsun," dedim suçlar gibi. "Doğaı. Ve huysuz."
"Müstakbel karımla ilgili bana çok tuhaf gelen bir şey var," dedi George. "Biraz..." doğru
kelimeyi aradı. "İğrenç
bir şey."
"Saçmalama," dedi Anne. "Çeyizi mükemmel ve iyi bağlantıları var. Kraliçenin gözdesi, babası
saygın ve zengin. Neden endişeleniyorsun ki?"
"Çünkü ağzı tavşan kapanı gibi, gözleri de aynı anda hem ateşli, hem de buz gibi."
Anne güldü. "Şairim benim."
"George'un demek istediğini anlıyorum," dedim. "Tutkulu ama bir şekilde ketum."
BOLEYN KIZI ¦ 41
"Sadece tedbirli," dedi Anne.
George başını iki yana salladı. "Aynı anda hem sıcak, hem soğuk. Bütün hisler birbirine
karışmış. Onunla hayatım zehir olur."
"Üfff, evlen, yatağa at, sonra da taşraya gönder, olsun bitsin," dedi Anne dayanamayarak.
"Sen erkeksin, istediğin her şeyi yapabilirsin."
Bu laf George'un keyfini yerine getirdi. "Onu Hever'a gönderebilirim."
"Ya da Rochford Hall'a. Ayrıca kral sana evlendiğin için yeni bir malikâne vermek durumunda
kalacak."
George taştan şarap sürahisini ağzına doğnı götürdü. "Bundan isteyen var mı?"
"Ben," dedim, şişeyi alıp soğuk tortulu kırmızı şarabın tadına baktım.
"Ben yatıyorum," dedi Anne ciddi bir tavırla. "Kendinden utanmalısın, Mary, geceliğinle içki
içiyorsun." Battaniyesini açıp yatağın içine girdi. Nevresimi çenesine çekerken benimle
George'u inceledi. "İkiniz de çabucak yem oluyorsunuz," diye büyüklük tasladı.
George yüzünü buruşturdu. "Hanım böyle buyurdu," dedi bana neşeyle.
"Çok katı," diye fısıldadım aynı alaycılıkla. "Hayatının yansını Fransız saraylarında fingirdeşerek
geçirdiği insanın aklına bile gelmez."
"Bence Fransız'dan çok İspanyol," dedi George iyice kışkırtarak.
"Hem de evlenmeden," diye fısıldadım. "İspanyol dadısı."
Anne başını yastığına koydu, omuzlarını kaldırıp nevresimi aşağı çekti. "Dinlemiyorum, o
yüzden nefesinizi boşa tüketmeyin."
42 ¦ Philippa Gregory
"Onu kim alır ki?" dedi George. "Kim ister ki?"
"Birini bulurlar," dedim. "Birinin küçük oğlu, fakir, meteliksiz bir köy ağası falan..." Şişeyi
George'a geri verdim.
"Göreceksiniz," dedi yataktan gelen ses. "İkinizden de daha iyi bir evlilik yapacağım. Ve
yakında beni birine vermezlerse, bu işi kendim halledeceğim."
George taştan matarayı bana uzattı. "Bitir," dedi. "Ben gereğinden fazla içtim."
İçkinin kalan son yudumlarını içtim ve yatağın diğer tarafına yürüdüm. "İyi geceler," dedim
George'a.
"Biraz burada ateşin yanında oturacağım," dedi. "İyi gidiyoruz, değil mi, Boleynler olarak? Ben
sözlendim, sen kralı yatağa atmak üzeresin ve şuradaki küçük Matmazel Par/e elindeki tüm
kozlarıyla pazara çıkmış vaziyette."
"Evet," dedim. "İyi gidiyoruz."
Kralın üzerime odaklanan masmavi gözlerini, bakışlarının başlığından elbisemin başlangıcına
doğru gezinişini düşündüm. İkisinin de beni duyamayacağı şekilde başımı yastıklara çevirdim.
Henry, diye fısıldadım. "Majesteleri. Aşkını. "
Ertesi gün, Eltham Sarayı'ndan az uzaktaki bir evin bahçesinde at üstünde mızrak dövüşü
yapılacaktı. Fearson House, son hükümdarlık döneminde kralın babasının, saray ahalisinin en
katı adamının himayesindeki başka bir katı adam tarafından yaptırılmıştı. Kocaman bir evdi ve
şato duvarlarından ya da hendeklerinden yoksundu. Sör John Lo-vick, İngiltere'nin sonsuza
dek barış içinde olacağına inanıp korunmasız, hatta korunması mümkün olmayan bir ev
yaptırmıştı. Bahçeleri evin etrafına yeşil beyaz dama taşları giBOLEYN KIZI ¦ 43