yüzüne çevirdim. .Bakışlarındaki pırıltı yanan bir camın arasından bana ulaşan bir güneş,
etrafa yayılan şehvet kıvılcımları gibi üzerime odaklandı.
"Cildin yumuşacık." Sesi fısıldar gibiydi. "Ve ellerin minicik, tam tahmin ettiğim gibi."
38 ¦ Philippa Gregory
Parmaklarımızın boğumlarını ölçme bahanesi oldukça uzun ve yorucu olmuştu ama öylece
kaldık, el ele, göz göze. Sonra yavaşça, dayanamayarak elini elime sardı ve öyle tuttu,
şefkatle, sıkmadan kendi avucunun içinde.
Anne notayı değiştirmeden, hiç duraklamadan, anın büyüsünü hiç bozmadan bir şarkıyı bitirip
diğerine geçti.
Araya giren kraliçe oldu. "Majesteleri Bayan Carey'nin dikkatini dağıtıyor," dedi hafif bir
kahkahayla. Sanki kocasının, kendisinden yirmi üç yaş küçük bir kadının elini tutması eğlenceli
bir şeymiş gibi. "Dostunuz William, karısını meşgul ettiğiniz için size teşekkür etmeyecek.
Bayan Carey, Whitchurch manastırı rahibelerine o gömlekleri bastıracağına dair söz vermişti ve
daha yarısı bile bitmedi."
Kral elimi bırakıp başını karısına çevirdi. "William beni affedecektir," dedi umursamaz bir
tavırla.
"Ben iskambil oynayacağım," dedi kraliçe. "Benimle oynar mısın, kocacığım?"
Bir an kraliçenin başardığını, adamın uzun süredir içinde ona karşı yerleşen şefkatiyle benden
uzaklaşmak üzere olduğunu düşündüm. Ama kadının isteğini yerine getirmek üzere yerinden
kalkarken Henry dönüp bana baktı ve ona baktığımı gördü. Bakışlarım hiçbir hesap sorma
içermiyordu, hemen hemen hiç. Bir erkeğe bakan sıradan bir genç kadından hiçbir farkım
yoktu, gözlerimdeki arzu dışında.
"Eşim olarak Bayan Caıey'i seçiyorum. Birini gönderip George'u çağırtır mısın, böylece sen de
başka bir Boleyn'i eşin olarak almış olursun."
"Jane Parker bana eşlik edebilir," diye karşılık verdi kraliçe, buz gibi bir sesle.
BOLEYN KIZI ¦ 39
"Çok iyi becerdin," dedi Anne o gece yatak odamızda ateşin önüne oturmuş, uzun siyah
saçlarını fırçalarken. Yana eğdiği başının yanından sarkan saçları omuzlarına dökülen mis
kokulu bir şelaleyi andırıyordu. "Ellerle oynaşma kısmı çok iyiydi. Ne yapıyordunuz?"
"Avucunu benimkiyle karşılaştırıyordu," dedim. Sarı saçlarımı örmeyi bitirip geceliğimin
başlığını taktım ve beyaz kurdelesini bağladım. "Ellerimiz birbirine değdiğinde..."
"Ne oldu?"
"Sanki tenimi ateşe tutmuşum gibi hissettim," diye fısıldadım. "Gerçekten. Sanki dokunuşu
beni yakıyormuş gibi."
Anne şüpheyle bana baktı. "Ne demek istiyorsun?"
Kelimeler ağzımdan dökülüverdi. "Bana dokunmasını istiyorum. Bana dokunması için
ölüyorum. Onun öpücüklerini istiyorum."
Anne saçmalamaya başladı. "Yani onu arzuluyor musun?"
Kollarımı vücuduma sarıp pencerenin pervazına çöktüm. "Ah, Tanrım, evet. Bu işin buralara
gideceğini anlamamıştım. Evet, arzuluyorum, evet, evet."
Suratını buruşturdu, dudakları büküldü. "Yerinde olsam annemle babamın bunu duymasına izin
vermezdim," diye uyardı. "Sana akıllıca bir oyun oynamanı buyurdular, aşk budalası gibi
ortalıkta dolaşmanı değil."
"Sence o da beni istemiyor mu?"
"Ah, şu an için evet. Ya gelecek hafta? Gelecek sene?"
Kapımız vuruldu ve George kapının arasından başını uzattı. "Gelebilir miyim?"
"Gel," dedi Anne sert bir tonla. "Ama fazla kalamazsın. Uyuyacağız."
40 ¦ Philippa Gregory
"Ben de öyle," dedi. "Bab