Test Drive | Page 170

"Başlarınızı eğip örtün," diye bağırdı içlerinden biri. "Ve kraliyet sancağını indirin." Çok utanç verici bir andı. Kayıkçılardan biri bıçağını çıkarıp İngiltere'nin kendi vatandaşları kendi krallarının sancağını görecek korkusuyla kraliyet sancağının iplerini kesti. Sancağı kapmaya çabaladı ama kumaş elinden kayıp kayıktan düştü. Sancağın suda döne döne batışını seyrettim. "Boş ver şimdi onu! Yürü!" diye bağırdı Anne yüzünü kürkünün içine gizleyerek. Başımı eğip onun yanına çöktüm ve birbirimize sarıldık. Tir tir titrediğini hissedebiliyordum. Akıntıda kıyıdan uzaklaşırken kalabalığı gördük. Meşaleleri vardı ve karanlık nehrin sularında alevlerinin uzayıp kısalışını görebiliyorduk. Meşaleler göz alabildiğince uzanıyor gibiydi. Suyun üzerinden adamların ablama ettikleri küfürleri duyduk. Her vahşi haykırışın ardından onu onaylayan bir kükreyiş geliyordu, nefret dolu bir kükreyiş. Anne kayığın içinde iyice büzüştü, bana daha da sıkı sarılıp korkuyla titremeye devam etti. Kayıkçıklar çılgın gibi küreklere asılmıştı, bu havada kayığa saldırırlarsa hiçbirimizin sağ kalamayacağını biliyorlardı. Kalabalık karanlık sularda yol aldığımızı bilirse kaldırım taşlarını yerinden söküp üzerimize fırlatır, bizi yakalamak için kıyıdan takip eder, kendilerinin kumanda edeceği kayıklar bulup peşimizden gelirdi. "Daha hızlı çekin!" diye tısladı Anne. Kraliyete yakışmayacak biçimde ilerliyorduk, vurarak ya da bağırarak ritim tutmaya cesaretimiz yoktu. Karanlığın arkasına gizlenerek kalabalığı sessizce geçip gitme derdin-deydik. Göz ucuyla kayığın üzerinden etrafa baktım ve meşalelerin durduğunu, sanki karanlığın iç