"Ne kadar çok insanın benden nefret ettiğini bilemezsin," diye duyabilmek için ona doğru
eğilmek zorunda kalacağım kadar alçak sesle fısıldadı Anne. "Yolculuk ederken artık bir evden
diğerine geçmek zorunda kalıyor, köylerde asla mola veremiyoruz. İnsanlar Londra'daki
söylentileri duyuyor, beni artık kralın yanında ata binen şirin kız olarak görmüyorlar. Beni
kraliçenin mutluluğunu yerle bir eden kadın olarak görüyorlar. Köylerin içinde fazla
oyalandığımızda insanlar beni protesto ediyor."
"Olamaz!"
Evet, anlamında başını salladı. "Ama Kraliçe şehre gelip resmi bir ziyafet verdiğinde insanlar
Ely Sarayı'nın önünde toplanıp ona olan sadakatlerini haykırmış ve benim önümde asla diz
çökmeyeceklerini söylemiş."
"Onlar ancak bir avuç öfkeli ayaktakımıdır."
,
"Ya öyle değilse?" diye sordu Anne açık sözlülükle. "Ya bütün ülke benden nefret ediyorsa?
Onların böyle beni yuhalayıp lanetlediğini duyduğunda sence kral ne düşünüyor?
460 ¦ Philippa Gregory
Sence Henry gibi bir adam ata binerken böyle lanetlenme-ye katlanabilir mi? Henry gibi
çocukluğundan beri pohpohlanmaya alışmış bir adam?"
"Alışırlar," dedim. "Papazlar kiliselerde senin onun karısı olduğunu söyleyecek.- Onlara bir
oğlan çocuğu verdiğinde anında taraf değiştirecekler. O zaman bu ülkenin kurtarıcısı
olacaksın."
"Evet," dedi Anne. "Her şey ona bakıyor, değil mi? Bir oğlan çocuğa."
Anne ayaktakımından korkmakta haklıydı. Noel'den hemen önce akşam yemeği için
Trevelyanlara, Greenwich'e gittik. Sarayın planlı gezilerinden biri değildi. Kral birkaç . Fransız
elçisiyle özel bir yemekteydi ve Anne'in canı şehre inmek istedi. Kralın birkaç adamı ve birkaç
diğer hanımla birlikte ben de onlara katıldım. Nehrin üzeri soğuktu ve hepimiz sıcacık
kürklerimize bürünmüştük. Kayık Trevelyan-ların basamaklarında durup biz kıyıya çıkarken
kıyıdakile-rin yüzümüzü görmesi mümkün değildi.
Ama biri bizi gördü ve Anne'i fark etti. Daha yemeğe başlamamıza fırsat kalmadan uşaklardan
biri koşarak içeri girdi ve Lord Trevelyan'a eve doğru yürüyen bir kalabalığın olduğunu fısıldadı.
Adam göz ucuyla Anne'e baktığında insanların kimin için geliyor olduğunu anladık. Anne incileri
kadar bembeyaz bir yüzle yerinden fırladı.
"Gitsen iyi olur," dedi Lord hazretleri hiç de centilmence olmayan bir tavırla. "Burada
güvenliğini garanti edemem."
"Neden?" diye sordu Anne. "Kapılarınızı kapattırabilirsinız.
BOLEYN KIZI ¦ 46l
"Tanrı aşkına, binlerceler!" Sesi korkudan incecikti. Şimdi hepimiz ayaklanmıştık. "Gelenler bir
grup serseri değil, bir ordu geliyor. Seni çatıdan sallandıracaklarını haykırıyor-lar. Gidip
kayığını çağırsan ve Greenwich'e dönsen iyi olur, Leydi Anne."
Adamın onu evinden uzaklaştırmakta kararlı olduğunu anlayınca Anne bir an duraksadı.
i
"Kayık hazır mı?"
Biri kayıkçılara seslenerek koridorun ucuna koştu.
"Tabii ki, onları pataklayarak uzaklaştırabiliriz!" dedi Francis Weston. "Kaç adamın var,
Trevelyan? Onları yanımıza alıp kalabalığa bir ders verebilir ve sonra yemeğimizi yiyebiliriz."
"Üç yüz adamım var," diye lafa başladı Lord.
"Tamam işte. Onları silahlandıralım ve..."
"Kalabalık sekiz bin kişi ve her geçtiği sokakta biraz daha büyüyor."
Herkes şaşkınlıkla donakaldı. "Sekiz bin mi?" diye fısıldadı Anne. "Sekiz bin kişi Londra
sokaklarında beni protest to mu ediyor?"
"Haydi," dedi Leydi Trevelyan. "Tanrı aşkına kayığına git."
Anne kadının elinden başlığını kaptı, ben de bana ait oU mayan başka bir başlık kaptım.
Bizimle gelen leydiler korkudan ağlamaya başladı. İçlerinden biri kalabalığın karanlık sularda
bizi takip edeceğinden korkup basamaklardan yukarı koştu. Anne evden dışarı fırlayıp karanlık
bahçede koşmaya başladı. Kendini kayığa attı, hemen arkasından bindim. Francis ve William
bizimleydi, diğerleri ucu palamarlı halatları kayığa fırlatıp bizi öteye itti. Bizimle geliniyorlardı
bile.
462 ¦ Philippa Gregoıy