İçimin endişeyle burulduğunu gizleyemedim. "Ne olursa olsun şimdilik hayır. Daha çok
küçükler."
Bana dönüp gülümsedi. "Bayan Carey, biliyorsun ki bu işler onların ne kadar küçük ya da senin
için ne kadar kıymetli olduklarına bakmıyor. Görevlerini öğrenmeleri gerek. Senin gibi, benim
gibi."
Başımı önüme eğdim. "Biliyorum, haklısınız," dedim alçak sesle.
"Bir kadın görevlerini bilmeli ki, yerine getirsin ve Tanrının ona layık gördüğü yerde yaşasın,"
dedi. Ablamdan bahsettiğini biliyordum, Tanrının ona layık gördüğü yerde değil, güzelliği ve
kıvrak zekâsıyla kazandığı, şimdilerdeyse şakşakçılarının desteğiyle elinde tutmaya devam
ettiği ö şatafatlı yeni yerde yaşamına devam eden Anne'den.
Kapıya vuruldu ve dayımın adamlarından biri kapı aralığında durdu.
"Norfolk
Düşesinden
armağan
portakallar,"
dedi.
"Ve
bir
de
not."
;
Koyu yeşil yapraklarla süslenmiş portakal dolu sepeti al-' mak için yerimden kalktım. En üstte
dayımın mührüyle kapatılmış bir mektup vardı.
"Notu oku," dedi kraliçe. Meyveleri masaya koyup mektubu açtım. Yüksek sesle okudum:
"Majesteleri, doğduğunuz ülkeden bana gelen bu taze meyvelerden sizin için sec426 ¦ Philippa Gregory
tiklerimi saygılarımla gönderme cüretini gösterdiğim için beni bağışlayınız."
"Ne kibar bir davranış," dedi kraliçe sakince. "Sepeti yatak odama koyar mısın, Mary? Ve
halana benim adıma bir not yazıp teşekkürlerimi ilet."
Ayağa kalkıp sepeti odasına götürdüm. Girişte bir kilim vardı ve topuğum kilime takıldı.
Dengemi sağlamaya çabalarken portakallar yere düştü, küçük bir oğlan çocuğunun misketleri
gibi yerde yuvarlandı. Elimden geldiğince alçak sesle lanet edip kraliçe gelip de ufacık bir işi
bile beceremediğimi görmesin diye telaşla meyveleri toplamaya başladım.
O sırada yerimde donakalmama neden bir şey gördüm. Sepetin dibinde katlanmış minicik bir
mektup vardı. Kâğıdı açtım. Üzeri minicik sayılarla doluydu, tek bir harf bile yoktu. Bu bir
şifreydi.
Etrafımda portakallarla uzun bir süre orada öylece durdum. Sonra yavaş yavaş meyveleri
toplayıp sepete yerleştirdim ve sepeti alçak bir sandığın üzerine bıraktım. Geri çekilip sepetin
görünüşünü hayran hayran seyredecek ve yerini değiştirecek kadar bile zamanım oldu. Sonra
notu cebime koydum ve dünyadaki bütün kadınlardan daha çok sevdiğim o kadının huzuruna,
odaya geri döndüm. Yanına oturup kilimini diktim ve elbisemin cebinde ne tür bir felaketin için
için tüttüğünü, bu konuda ne yapmam gerektiğini düşündüm.
Başka şansım yoktu. Baştan sona başka hiçbir şansım yoktu. Ben bir Boleyn kızıydım. Bir
Howarddim. Aileme
BOLEYN KIZI ¦ 427
sadık kalmadığım sürece çocuklarına bakacak geliri, geleceği ve hiçbir korunması olmayan biri,
bir hiçtim. Notu dayımın odasına götürdüm ve önüne, masasının üzerine koydum.
Dayım yarım günde şifreyi çözdürdü. Çok karmaşık bir ihanet notu değildi. İspanyol elçisinin
yengeme fısıldadığı ve yengemin kraliçeye ilettiği iyi dileklerdi. Ormanda atılan bir çığlıktı.
Kraliçeyi azıcık rahatlatmaktan başka bir maksadı yoktu ve ben bu rahatlığı da onun elinden
almıştım.
Haber dayımın odalarında bomba gibi patlayıp dayım yengeme, krala ve ona ihanet ettiğini
çılgınlar gibi bağırdığında, ardından kral yengeme kraliyetin memnuniyetsizliğini bizzat kendi
ilettiğinde, dayanamayıp kraliçenin huzuruna gittim. Katherine, odasındaki pencereden
aşağıdaki donmuş bahçeye bakıyordu. Birileri sıcacık kürklere bürünmüş nehrin aşağısına,
ablamı alternatif sarayında ziyaret etmek üzere kraliyet kayıklarının onları beklediği yere doğru
yürüyordu. Kraliçe odasında tek başına, sensizlik içinde oturmuş onların gidişini, soytarının
etraflarında hoplayıp zıplayışını, müzisyenl