Test Drive | Page 157

İçimin endişeyle burulduğunu gizleyemedim. "Ne olursa olsun şimdilik hayır. Daha çok küçükler." Bana dönüp gülümsedi. "Bayan Carey, biliyorsun ki bu işler onların ne kadar küçük ya da senin için ne kadar kıymetli olduklarına bakmıyor. Görevlerini öğrenmeleri gerek. Senin gibi, benim gibi." Başımı önüme eğdim. "Biliyorum, haklısınız," dedim alçak sesle. "Bir kadın görevlerini bilmeli ki, yerine getirsin ve Tanrının ona layık gördüğü yerde yaşasın," dedi. Ablamdan bahsettiğini biliyordum, Tanrının ona layık gördüğü yerde değil, güzelliği ve kıvrak zekâsıyla kazandığı, şimdilerdeyse şakşakçılarının desteğiyle elinde tutmaya devam ettiği ö şatafatlı yeni yerde yaşamına devam eden Anne'den. Kapıya vuruldu ve dayımın adamlarından biri kapı aralığında durdu. "Norfolk Düşesinden armağan portakallar," dedi. "Ve bir de not." ; Koyu yeşil yapraklarla süslenmiş portakal dolu sepeti al-' mak için yerimden kalktım. En üstte dayımın mührüyle kapatılmış bir mektup vardı. "Notu oku," dedi kraliçe. Meyveleri masaya koyup mektubu açtım. Yüksek sesle okudum: "Majesteleri, doğduğunuz ülkeden bana gelen bu taze meyvelerden sizin için sec426 ¦ Philippa Gregory tiklerimi saygılarımla gönderme cüretini gösterdiğim için beni bağışlayınız." "Ne kibar bir davranış," dedi kraliçe sakince. "Sepeti yatak odama koyar mısın, Mary? Ve halana benim adıma bir not yazıp teşekkürlerimi ilet." Ayağa kalkıp sepeti odasına götürdüm. Girişte bir kilim vardı ve topuğum kilime takıldı. Dengemi sağlamaya çabalarken portakallar yere düştü, küçük bir oğlan çocuğunun misketleri gibi yerde yuvarlandı. Elimden geldiğince alçak sesle lanet edip kraliçe gelip de ufacık bir işi bile beceremediğimi görmesin diye telaşla meyveleri toplamaya başladım. O sırada yerimde donakalmama neden bir şey gördüm. Sepetin dibinde katlanmış minicik bir mektup vardı. Kâğıdı açtım. Üzeri minicik sayılarla doluydu, tek bir harf bile yoktu. Bu bir şifreydi. Etrafımda portakallarla uzun bir süre orada öylece durdum. Sonra yavaş yavaş meyveleri toplayıp sepete yerleştirdim ve sepeti alçak bir sandığın üzerine bıraktım. Geri çekilip sepetin görünüşünü hayran hayran seyredecek ve yerini değiştirecek kadar bile zamanım oldu. Sonra notu cebime koydum ve dünyadaki bütün kadınlardan daha çok sevdiğim o kadının huzuruna, odaya geri döndüm. Yanına oturup kilimini diktim ve elbisemin cebinde ne tür bir felaketin için için tüttüğünü, bu konuda ne yapmam gerektiğini düşündüm. Başka şansım yoktu. Baştan sona başka hiçbir şansım yoktu. Ben bir Boleyn kızıydım. Bir Howarddim. Aileme BOLEYN KIZI ¦ 427 sadık kalmadığım sürece çocuklarına bakacak geliri, geleceği ve hiçbir korunması olmayan biri, bir hiçtim. Notu dayımın odasına götürdüm ve önüne, masasının üzerine koydum. Dayım yarım günde şifreyi çözdürdü. Çok karmaşık bir ihanet notu değildi. İspanyol elçisinin yengeme fısıldadığı ve yengemin kraliçeye ilettiği iyi dileklerdi. Ormanda atılan bir çığlıktı. Kraliçeyi azıcık rahatlatmaktan başka bir maksadı yoktu ve ben bu rahatlığı da onun elinden almıştım. Haber dayımın odalarında bomba gibi patlayıp dayım yengeme, krala ve ona ihanet ettiğini çılgınlar gibi bağırdığında, ardından kral yengeme kraliyetin memnuniyetsizliğini bizzat kendi ilettiğinde, dayanamayıp kraliçenin huzuruna gittim. Katherine, odasındaki pencereden aşağıdaki donmuş bahçeye bakıyordu. Birileri sıcacık kürklere bürünmüş nehrin aşağısına, ablamı alternatif sarayında ziyaret etmek üzere kraliyet kayıklarının onları beklediği yere doğru yürüyordu. Kraliçe odasında tek başına, sensizlik içinde oturmuş onların gidişini, soytarının etraflarında hoplayıp zıplayışını, müzisyenl