Test Drive | Page 154

416 ¦ Philippa Gregory için doğmuş bir bebeğim olsa nasıl olurdu, diye düşünmeye başladım. Beni seven ve birlikte sahip olacağımız bir bebeği dört gözle bekleyecek bir erkekten bebek yapmak nasıl olurdu acaba? Bu düşünceyle saraya geri döndüğümde sessiz ve üzgün bir ruh hali içindeydim. William Stafford, Richmond Sarayı'na bana eşlik etmek üzere geri geldi ve sabahtan yola çıkmamız konusunda ısrar etti. Böylece atlar öğlende dinlenebilecekti. Çocuklarımı öpüp hoşçakal dedim ve ahıra gittim. Stafford beni kucaklayıp semere oturttu. Onlardan ayrıldığım için ağlıyordum ve utanç verici bir biçimde gözyaşlarımdan biri başını kaldırmış bana bakan William'in yüzüne düştü. William parmağıyla bu gözyaşını alıp pantolonuna silmek yerine dudaklarına götürüp parmağını yaladı. "Ne yapıyorsun?" Anında yüzünde bir suçluluk ifadesi belirdi. "Yüzüme gözyaşını düşürmeseydin." "Sen de yalamasaydın," diye parladım yanıt olarak. Cevap vermedi ama anında geri çekilmedi de. Sonra, "Atıma gidiyorum," dedi ve benden öteye dönüp kendi semerine atladı. Minik süvari alayı şatonun bahçesinden çıkınca yatak odalarının penceresinden beni görebilmeleri için eğilip oğlumla kızıma el salladım. Atlarımızın toynakları içi boş kerestelerin üzerinde gök gürültüsü gibi ses çıkartırken açılır kapanır köprünün üzerinden geçtik, uzun yoldan aşağı inip parkın ucuna doğru yol aldık. William Stafford atını benim atımın yanına sürdü. "Ağlama," dedi aniden. BOLEYN KIZI »417 Yan gözle ona bakıp içimden atını gidip adamlarının yanında sürse diye geçirdim. "Ağlamıyorum." "Ağlıyorsun," diye itiraz etti. "Mızmız bir kadına ta Londra'ya kadar eşlik edemem." "Ben mızmız bir kadın değilim," dedim biraz sinirlenerek. "Ama çocuklarımı bırakmak ve onları bir daha ancak bir sene sonra görebileceğimi bilmek hiç hoşuma gitmiyor. Koca bir sene! Sanırım bu durumda onlardan ayrıldığını için üzülmeye hakkım var." "Hayır yok," dedi güvenle. "Sana nedenini söyleyeyim. Bana çok açık bir biçimde bir kadının ailesi ne söylerse onu yapması gerektiğini söylemiştin. Ailen sana çocuklarından ayrı yaşamanı, hatta oğlunu ablana evlat vermeni istedi. Onlarla savaşıp çocuklarını geri almak ağlamaktan çok daha akıllıca. Bir Boleyn ve Howard olmayı tercih ediyorsan kendi kendine itaat ederek de bunu başarabilirsin." "Yola yalnız başıma devam etmek istiyorum," dedim soğuk bir sesle. Hemen atını mahmuzlayıp öne fırladı ve bana eşlik eden adamlara geriden gelmelerini emretti. Hepsi akı adım gerimden geldiler ve ta Londra'ya kadar tam emrettiğim gibi sessizce, kendi başıma yol aldım. Sonbahar 1530 Saray eşrafı Richmond'daydı ve Anne, Henry'yle geçirdiği mutlu bir yazın ertesinde etrafa gülücükler saçıyordu. Her gün ava çıkmışlardı, Henry ona hediyeler vermişti, yeni bir semer ve yeni bir at, yeni bir ok yay seti. Semercisine çok güzel pofuduk bir semer yapmasını emretmişti, böylece Anne onun arkasına oturup kollarını beline dolayacak, başını onun omzuna yaslayacak, böylece yol boyu fısıklaşabileceklerdi. Gittikleri her yerde ülkenin onları çok takdir ettiğini, planlarını desteklediklerini duymuşlardı. Gittikleri her yerde kraliyet unvanlanyla, şiirlerle, maskeli balolar ve kalabalıkla karşılanmışlardı. Bütün evler onları tepelerine taç yaprakları atarak, ayaklarının ucuna taze yapraklar serperek karşılamıştı. Anne ve Henry bir geleceği olan altın bir çift oldukları konusunda tekrar tekrar ikna edilmişti. Fransa'dan gelen babam bvı manzarayı bozmamak için hiçbir şey söylememeye karar verdi. "Eğer birlikte mutlular-sa Tanrıya şükürler olsun," dedi dayıma. Nehrin yukaıısın-daki taraçadan okçuluk alanındaki Anne'i seyrediyorduk. Yetenekli bir okçuydu, ödülü kazanabilecekmiş gibi görüBOLEYN KIZI ¦ 419 nüyordu. Sadece tek bir hanım, Leydi Elizabeth Ferrers ablamı ödülden edebilirmiş gibiydi. "Hoş bir değişim," dedi dayım asık suratla. "Kızın istikrarlı bir kedi gibi oldu." Babam rahat rahat kıkırdadı. "Annesine çekmiş," dedi. "Bütün Howard kızları biri onlara bakar bakmaz ya bu tarafa ya öbür tarafa zıplar. Çocukken senin de kız kardeşinle kavga ettiğin zamanlar olmuştur herhalde." Dayım serinkanlılığını bozmayıp bu mahremiyet oyununu teşvik etmedi. "Kadın yerini bilmeli." Babam kısa bir süreliğine benimle göz göze geldi. Howard malikânesinde düzenli bir biçimde tekrarlanan başkaldırılar herkese malumdu. Şaşılacak bir şey yoktu. Howard Dayım karısı ona