"Ama senin gibi yirmi ikisinde iki çocuğu olan genç bir kadın için pek rahat bir durum
olmamalı. Önünde koca bir hayat var ama geleceğin ablanın geleceğine bağlı. Onun
gölgesindesin. Hem de bir zamanlar herkesin gözdesiy-ken."
Bu hayatımın öyle kasvetli, öyle doğru bir özetiydi ki, önüme koyduğu manzarayla kocaman
yutkundum. "Kadınlar için hayat böyle işte," dedim, dürüstlüğü elden bırakmadan. "İnsan
kendi seçtiğini yaşayamıyor, bunu yapabildiğin için seni kutlarım. Ama kadınlar servet
oyuncakları. Kocam yaşıyor olsa bir dolu armağanla ödüllendirilecekti. Ağabeyim Lord George,
babam kont ve ben kocamın refahını paylaşıyor olacaktım. Ama gördüğün gibi hâlâ bir Boleyn
ve Howard kızıyım. Beş kuruşsuz değilim. Mal varlıklarım var."
"Sen bir maceraperestsin," dedi. "Benim gibi. Ya da, benim gibi olabilirdin. Ailen bu kadar
Anne'e odaklanmışken ve ablanın geleceği bu kadar güvenilmezken, kendi geleceğini
yaratabilirsin. Kendi seçimlerini yapabilirsin. Bir anlığına da olsa seninle ilgili kararlar almayı
unuttular. Tam o an özgür olabilirsin."
Lafı ona çevirdim. "Bu yüzden mi evlenmedin? Özgür olabilmek için mi?"
Yanık teninde parlayan beyaz dişleriyle bana gülümsedi. "Kesinlikle," dedi. "Kimseye bakmak
zorunda değilim, hiçbir kadına karşı sorumluluk taşımıyorum. Dayının adamıyım, onun
üniformasını giyiyorum ama kendimi onun uşağı gibi hissetmiyorum. Ben özgür bir İngiliz'im,
kendi yolumu çizerim."
414 ¦ Philippa Gregory
"Sen erkeksin," dedim. "Kadın olmak daha farklı." "Doğru," diye onayladı. "Benimle
evlenmediğin sürece evet. Ama benimle evlenirsen o zaman kendi yolumuzu kendimiz çizeriz."
Sessizce güldüm, sonra Henry'yi daha sıkı kucakladım. "Lordunun hoşuna gitmeyecek bir
evlilik yapar ve kızın ailesinin iyi dileklerini almazsan elindeki o azıcık ve pek değerli paranla
kendi yolunu çizebilirsin."
Bu laf Stafford'u hiç durdurmadı. "Bundan daha beter başlangıçlar da var. Beni seven bir
kadının hayatını ona bakma yeteneğim üzerine riske atmasını, kadınımın babasının beni başlık
parası ve sözleşmeyle bağlamasına tercih ederim."
"Bu durumda kadın ne elde etmiş olacak?" Gözlerini doğruca gözlerime dikti. "Sevgimi." "Peki
bu sevgi onun ailesiyle, senin Lordunla, akrabalarıyla arasının açılmasına değecek mi?"
Bakışlarını öteye, serçelerin şatonun ufak kulelerinin altına minik yuvalarını kurduğu yere
çevirdi. "Ben kuşlar kadar özgür bir kadın isterdim. Bana beni sevdiği için gelen bir kadın, beni
aşk için isteyen bir kadın ve benden başka hiçbir şeyi umursamayan bir kadın."
"Yani salak bir eş," dedim iğneleyici bir tonla. Bana dönüp gülümsedi. "İşte bu yüzden hiç
istediğim bir kadına rastlamadım," dedi. "Yani ikinci aptalı bulamadım." Başımla onayladım.
Bana göre tartışmayı ben kazanmıştım ama nedense bir sonuca varılmamış gibiydi. "Bir süre
evlenmemeyi umut ediyorum," dedim. Bu laf kendi kulaklarıma bile şüpheli geldi.
"Ben de öyle olmasını umuyorum," dedi tuhaf bir biçimde. "Elveda, Bayan Carey." Reverans
yaptı, tam gitmek üzeBOLEYN KIZI ¦ 415
reyken döndü. "Ayrıca kanımca oğlunuzun kısa pantolonla da gezse, erkek pantolonu da giyse
yine sizin küçük oğlunuz olduğunu göreceksiniz," dedi şefkatle. "Ben annemi öldüğü güne dek
sevdim, Tanrı onu kutsasın ve her zaman onun küçük oğluydum, ne kadar büyük ve geçimsiz
olsam da."
Henry'nin buklelerinin gitmesine üzülmemem gerekirdi. Bukleler kesildiğinde oğlumun başının
o mükemmel yuvarlaklığını, yumuşacık, korunmasız ensesini gördüm. Artık bebek gibi
görünmüyordu, dünyanın en küçük ve en sevimli oğlanı olmuştu. Avucumla başını sarıp
kafasının sıcaklığını hissetmek hoşuma gidiyordu. Yetişkin giysileri içinde tepeden tırnağa bir
prens gibiydi ve bütün itirazlarıma rağmen bir gün İngiltere tahtına oturabileceğini düşünmeye
başladım. O kralın oğluydu, bir gün İngiltere Kraliçesi unvanını alma ihtimali olan bir kadın
tarafından evlat edinilmişti, ama hepsinden önemlisi şimdiye dek gördüğüm en altın sarısı
prens kılıklı oğlan çocuğuydu. Babası gibi ellerini kalçalarına dayayarak duruyordu, sanki
dünya onunmuş gibi. Annesi çağırdığında otlağın öbür ucundan ona koşup ıslık sesini takip
eden baykuşlar gibi güvenle onu takip eden çok uysal bir oğlandı. Bu yazın altın çocuğuydu ve
onun nasıl bir oğlan çocuğuna dönüştüğünü ve nasıl bir genç adama dönüşebileceğini
gördüğümde geride bıraktığı bebekliği için üzülmekten vazgeçtim.
Ama bir çocuk daha istediğimi fark ettim. Henry'nin o çocuksu güzelliğinin