ve Kraliçesinin lehine ve aleyhine olan kanıtları dinlemek için, ki bu olabilecek en olağandışı
duruşma, en olağanüstü olaydı, burası seçilmişti.
Saray eşrafı Bridewell Sarayı'ndaydı, manastırın hemen yanında. Kral ve kraliçe her akşam
Bridewell'in büyük salonunda birlikte akşam yemeği yiyor, gündüzleriyse Blackf-riars'daki
duruşmaya gidip evliliklerinin sevgi dolu yirmi yıllık birliktelikleri boyunca geçerli olup
olmadığını dinliyordu.
Berbat bir gündü. Kraliçe en güzel giysilerine bürünmüştü, belli ki heyetin sade giyinmesi için
verdiği emre meydan okuyordu. İç eteği altın rengi brokardan dikilmiş kırmızı kadifeden yeni
elbisesini giymişti. Elbisenin kol ağızlarıyla eteklerinin kenarları gür siyah samur kürküyle
süslenmişti. Koyu kırmızı başlığının çevrelediği yüzü son iki senedir ol382 ¦ Philippa Gregory y
duğu gibi bitkin ve üzüntülü değil, pırıl pırıl ve canlı, savaşa hazırdı.
Kraldan mahkemeye konuşması istendiğinde Henry evliliğinin baştan beri geçerli olup olmadığı
konusunda şüpheleri olduğunu söyledi ama kraliçe dünyada başka hiç kimsenin cüret
edemeyeceği bir şey yapıp onun lafını böldü ve mantığa uygun bir biçimde kralın bu
şüphelerinden nedense uzun zaman hiç bahsetmediğini belirtti. Kral sesini yükselterek
önceden hazırladığı konuşmasına devam etti ama sarsılmıştı.
Kraliçeye duyduğu derin sevgi nedeniyle kendi şüphelerini görmezden geldiğini ama artık bu
endişelerini göz ardı edemediğini ifade etti. Yanımda Anne'in ava yaklaşmasına izin verilmeyen
bir at gibi titrediğini fark ettim. "Saçmalığın daniskası!" diye fısıldadı hışımla.
Kralın iddialarını yanıtlaması için kraliçeyi davet ettiler. Mahkeme sözcüsü kraliçenin ismini
söyledijpir kez, iki kez, üç kez, ancak adam onun tahtının yanı başında durup bağırmasına
rağmen kraliçe onu hiç duymuyormuş gibi davrandı. Mahkemenin ortasından başı dimdik
yürüyüp doğruca tahtında oturan Henry'nin önüne gitti ve diz çöktü. Anne perdenin arasından
boynunu uzattı. "Bu kadın ne yapıyor?" dedi. "Bunu yapamaz."
Mahkemenin arka tarafında olmamıza rağmen kraliçeyi duyabiliyordum. Aksanı her
zamankinden daha belirgin olmasına rağmen söylediği her kelime anlaşılırdı.
"Çok yazık, efendim," dedi yumuşak, neredeyse mahrem bir tonla. "Ne yaptım da sizi
öfkelendirdim? Tanrı ve tüm dünya size karşı dürüst, mütevazı ve itaatkâr bir eş olduğuma
şahittir. Yirmi yıldan fazla bir zamandır size gerçek bir eş oldum ve Tanrı onları bu dünyadan
almayı tercih etse de
> BOLEYN KIZI ¦ 383
size pek çok çocuk verdim. Ve bana ilk sahip olduğunuzda tamamıyla bakireydim, hiçbir
erkeğin eli üzerime değmemişti-"Henry oturduğu yerde kıpırdanıp müdahale etmeleri için yalvarır gibi mahkemeye döndü ama
kraliçe gözlerini onun yüzünden hiç ayırmadı.
"Bunun doğru olup olmadığını vicdanınıza bırakıyorum."
"Bunu yapamaz!" diye tısladı Anne inanamayarak. "Delil sunması için avukatlarını çağırması
gerekirdi. Halkın önünde kralla böyle konuşamaz."
"Ama konuşuyor işte."
Salonda çıt çıkmıyor, herkes kraliçeyi dinliyordu. Tahtında güzelce arkasına yaslanmış olan
Henry utançtan bembeyaz kesilmişti. Meleğiyle yüzleşen şımarık, şişko bir oğlan çocuğu
gibiydi. Söylediği her kelimeyle yerin dibine gömdüğü benim ailem olmasına rağmen,
kraliçenin bu yaptığına gülümsediğimi, farkında olmadan sırıttığımı fark ettim. Neredeyse
keyiften bir k