Ve Anne yanımda yarı ağlar, yarı güler vaziyette gözyaşlarına boğuldu. "Ya o benim ölümüm
olacak ya da ben onun!" diye ant içti. "O sonumu görmeden ben onun öldüğünü göreyim
Tanrım ne olur."
¦iv:
>%r
\
Yaz 152$
Bu Anne'in yaz zaferiydi. Kardinal Campeggio'nun evlilik meselesini çözmeyi üstlenen
mahkemesi sonunda toplanmıştı, kraliçe ne kadar ikna edici olursa olsun mahkemenin kararı
kesindi. Kardinal Wolsey, Anne'in dostu ve en büyük destekçisi olduğunu açıklamıştı, İngiltere
Kralı daha önce hiç olmadığı kadar âşık olmuştu, kraliçe zafer dolu ilk adımını attıktan sonra
geri çekilmiş, hatta mahkemeye bir daha hiç gelmemişti.
Ama Anne'i bu da tatmin etmedi. Yazı çocuklarımla geçirmek üzere Hever'a gitmek üzere
toplandığımı duyduğunda sanki zebaniler başına üşüşmüş gibi odaya geldi.
"Kardinallerin mahkemesi hâlâ devam ederken beni yalnız bırakamazsın. Yanımda olman
lazım."
"Anne, hiçbir şey yapmıygaım. Söylenenlerin yarısını anlamıyorum, kalan yarısını da duymak
istemiyorum. Evlendiklerinin ertesi sabahı Prens Arthur'un söyledikleri, sit-tin sene önce
hizmetçilerin yaptığı dedikodular. Bunları duymak istemiyorum, bana çok anlamsız geliyor."
"Sence ben duymak istiyor muyum?" dedi.
386 ¦ Philippa Gregory
Sesindeki o huysuz tondan anlamam gerekirdi. "Sen duyuyor olmalısın çünkü mahkemeden
çıkmıyorsun," dedim gayet mantıklı bir biçimde. "Ama yakında bitecek, değil mi? Kraliçenin
Prens Arthur'la evli olduğunu, evliliğin vakti zamanında tamamlandığını ve Henry'yle olan
evliliğinin geçersiz olduğunu söyleyecekler. Sonra her şey bitecek. Neden burada bana
ihtiyacın olsun ki?"
"Çünkü korkuyorum!" diye patladı birden. "Korkuyorum. Sürekli korku içindeyim. Beni yalnız
bırakamazsın, Mary. Burada sana ihtiyacım var."
"Bak, Anne," dedim ikna edici bir tonla. "Korkacak ne var? Mahkeme ne gerçeği duymak
istiyor, ne de gerçeği araştırıyor. Karar başından beri kralın adamı olan Wol-sey'nin iki dudağı
arasında. Karar Papadan bu işi bitirmesi için emir almış olan Campeggio'nun bir lafına bakıyor.
Yolun önünde apaçık. Burada, Bridewell Sarayı'nda kalmak istemiyorsan Londra'daki yeni
evine gidersin. Yalnız uyumak istemiyorsan altı tane nedimen var. Kralın saraya yeni gelen bir
kıza bakmasından korkuyorsan krala emret, kızı gönde-riversin. Nasılsa istediğin her şeyi
yapıyor. Herkes istediğin her şeyi yapıyor."
"Sen hariç!" Sesi sert ve kin doluydu.
"Benim yapmam gerekmiyor, ben tek diğer Boleyn kızıyım. Param yok, kocam yok, sen
emretmediğin sürece hiçbir geleceğim yok. Görme iznim olmadığı sürece çocuklarım da yok.
Oğlum da..." Bir an sesim titredi. "Şimdi gidip onları görme iznim var ve gidiyorum, Anne. Beni
durduramazsın. Dünyadaki hiçbir güç beni durduramaz."
"Kral durdurabilir," diye uyardı.
Dönüp yüzüne baktım, sesim demir gibiydi. "Şimdi beni dinle, Anne. Eğer ona çocuklarımı
görmemi yasaklamasını
1 BOLEYN KIZI ¦ 387
söylersen yeni evin Durham Sarayı'nda senin altın kemerinle kendimi asarım. Dünyada senin
bile oynayamayacağın kadar büyük şeyler de var. Bu yaz beni çocuklarımı görmekten
alıkoyamazsın."
"Benim oğlumu," dedi.
Kinimi yutmak zorunda kaldım. Onu şu lanet pencereden dışarı atıp o bencil boynunun
aşağıdaki terasın taş zemininde kırılmasını seyretme isteğimi bastırmak zorunda kaldım. Derin
bir nefes alıp kendimi topladım. "Biliyorum," dedim ifadesiz bir sesle. "Ve şimdi onu görmeye
gidiyorum."
Kraliçeye hoşçakal demeye gittim. Çıt çıkmayan odalarında kendi başına oturmuş dev sunak
örtüsünü dikiyordu. Kapıda bir an durakladım. "Majesteleri, size veda etmeye geldim, yazı
geçirmek üzere çocuklarımın yanına gidiyorum."
Başını kaldırıp bana baktı. İkimiz de biliyorduk ki, saraydan ayrılmak için artık onun iznini
almam gerekmiyordu.
"Onları bu kadar sık görebildiğin için şanslısın," dedi.