"Hiç gözüm yok," dedim artık öfkelenerek.
"Ne fark eder ki!" dedi sinirle. "Sana öne geçmeni söylerlerse aynen öyle yapıp yerimi
kapıverirsin."
"Senin benim yerimi kaptığın gibi," diye hatırlattım.
Doğruldu. "Ya bu Boleyn kızı, ya da diğer Boleyn kızı." Yüzünde limon yemiş gibi acı bir
gülümseme vardı. "İkimizden biri İngiltere Kraliçesi olabilir ama ikimiz de ailemiz için asla
hiçbir şey ifade etmeyeceğiz."
Anne sonraki birkaç haftayı yine kralı büyüleyerek geçirdi. Onu kraliçeden ve kızından kendine
çekti. Yavaş yavaş saray onun kralı yine avucuna aldığını anladı. Kimse değil, sadece Anne
vardı.
Onun kralı baştan çıkarışını tarafsız bir dul gözüyle izledim. Henry, Anne'e Londra'da ona ait
olacak bir ev verdi. Durham House'un Strand'e bakan tarafı, Greenwich Sara-yı'nın dövüş alanı
üzerindeki odaları Noel dönemi boyunca kullanması için Anne'in hizmetine sunuldu. Kralın
heyeti, halka açık bir biçimde kraliçeye fazla şatafatlı giyinmemesini ve halkın önüne
çıkmamasını buyurdu. Herkes farkındaydı ki, Kardinal Campeggio her an boşanma kararı
verebilir, Henry, Anne'le evlenebilirdi. Ben de evime gidebilir, Çocuklarımla yeni bir hayata
başlayabilirdim.
376 ¦ Philippa Gregory
Hâlâ Anne'in en güvendiği sırdaşı ve oda arkadaşıydım. Kasım ayında bir gün ısrarla George'u
da alarak hep birlikte Greenwich Sarayının taşan nehrinin kenarında yürümemizi istedi.
"Artık kocan olmadığına göre ne yapacağını merak ediyor olmalısın," diye lafa başladı.
Banklardan birine oturdu ve başını kaldırıp bana baktı.
"Bana ihtiyacın olduğu sürece seninle kalmayı, sonra Hever'a geri dönmeyi düşünüyordum,"
dedim ihtiyatla.
"Kraldan buna izin vermesini rica edebilirim," dedi. "Benim elimde."
"Teşekkür ederim."
"Ayrıca sana bakmasını da isteyebilirim," dedi. "William sana neredeyse hiçbir şey bırakmadı,
biliyorsun." "Teşekkürler," diye tekrarladım.
"Yalnız bir tek isteğim var," dedi havadan sudan konuşur gibi. serin rüzgâra karşı yakasını
kaldırırken, "Henry'yi evlat edinebilirim diye düşünüyorum." "Efendim?" "Küçük Henry'yi kendi
oğlum olarak evlat edinmeyi düşünüyoaım."
Öyle şaşkındım ki, sadece aval aval yüzüne bakabildim. "Onu sevmiyorsun bile," dedim, sevgi
dolu bir annenin aklına gelen ilk aptalca fikirle. "Onunla hiç oynamadın. George onunla senden
daha fazla zaman geçirmiştir."
Anne sanki nehirden ve gerisinde yükselen şehrin karmakarışık çatılarından sabır dilenir gibi
başını öteye çevirdi. "Doğru. Kesinlikle haklısın. Onu evlat edinmek istememin sebebi bu değil
zaten. Onu sevdiğim için evlat edinmek is-temiyoaım."
BOLEYN KIZI ¦ 377
Yavaş yavaş aklım başıma geldi. "Bir oğlun olması, Henry'nin oğlu olması için. Doğuştan Tudor
olan bir oğlun olması için. Seninle evlenirse aynı törende bir de oğlu olacak."
Başıyla onayladı.
Döndüm, binici çizmelerimle donmuş çakıl taşlarını çıtırdatarak birkaç adım uzaklaştım.
Beynim öfkeyle zehir gibi çalışıyordu. "Ve tabii böylece oğlumu da benden almış olacaksın.
Henry için bir cazibem kalmamış olacak. Bir hamleyle hem kendini kralın oğlunun annesi
yapacak, hem de krala en cazip gelen yanımı elimden alacaksın."
George boğazını temizleyip kollarını göğsünde kavuşturarak nehir duvarına yaslandı. Yüzünde
bir tarafsızlık ifadesi vardı. Hemen ona döndüm. "Sen biliyor muydun?"
Omuz silkti. "Her şeyi yapıp bitirdikten sonra söyledi. Ailenin kralı tekrar sana yönlendirmeyi
düşündüğünü söylememizin hemen ardından işe girişmiş. Dayımla babama bile kralın onayını
aldıktan sonra söylemiş. Dayım bunun biraz fazla aç gözlü bir hamle olduğunu düşündü
ama..."
Boğazımın kuruduğunu hissedip yutkundum. "Biraz fazla, öyle mi?"
"Ama sonuçta sana bakılacak," dedi George adil bir anlaşma yapılmış gibi. "Oğlun taca
yaklaşacak ama bütün bunlardan faydalanan Anne olacak. İyi bir plan."
"O benim oğlum!" Kelimeler ağzımdan güçlükle çıkabil-di, hüzün nefesimi kesmişti. "Pazara
çıkmış Noel kazı gibi satılık değil."