tek aşkımdan vazgeçmedim mi? Kalbim hiç kırılmadı mı? O zamanlar bana ödediğim bedelin
karşılığını alacağımı söyleyen sen değil miydin?"
George onu uzaklaştırdı ama Anne'i durdurmak mümkün değildi. "Mary'ye bir bak! Onu
kocasından ayırmadık mı? Ben kendi kocamdan ayrılmadım mı? Şimdi senin birinden feragat
etmen gerekiyor. Hayatının en büyük aşkından vazgeçmen gerek, tıpkı benim, tıpkı Mary'nin
yaptığı gibi. Bana kalbim kırık falan deme sakın. Benim aşkımı geberttiniz, hep birlikte
gömdük, bitti gitti."
George onu tutmakta zorlanıyordu, ben arkasına geçip Anne'i ondan uzaklaştırdım. Aniden
öfkesi geçiverdi, üçümüz sanki birer tablo karakteri gibi olduğumuz yerde kalakaldık. Ben
Anne'in belinden tutmuş, George Anne'i bileklerinden yakalamış haldeydi, Anne'in pençe gibi
açtığı elleri George'un yüzünden birkaç santim gerideydi.
"Yüce Tanrım, ne aileyiz ama," dedi George hayretle. "Yüce Tanrım nerelere geldik böyle?"
"Geldiğimiz değil, gideceğimiz yer önemli," dedi Anne sertçe.
George gözlerini onunkilerle buluşturup ant içer gibi onu başıyla onayladı. "Tamam," dedi.
"Bunu unutmayacağım."
"Aşkından vazgeçeceksin," diye şart koştu Anne. "Ve bir daha adını asla ağzına almayacaksın."
George aynı yenik ifadeyle başını salladı.
"Ve aklından çıkarmayacaksın, tahta giden yolum her şeyden daha önemli."
358 ¦ Philippa Gregory
"Aklımdan çıkarmayacağım."
İçimin ürperdiğini hissedip Anne'in belini bıraktım. Fısıltıyla gelen bu yemin sanki Anne'le değil,
şeytanın kendisiyle yapılıyormuş gibi bir his duydum.
"Böyle söyleme."
İkisi de Boleynlerin o siyah gözleri, düz uzun buaınları, küstah, alaylı dudaklarıyla bana döndü.
"Hayatın kendisinden daha önemli olamaz," dedim, geçiştirmeye çalışarak.
İkisi de gülümsemedi.
"Olur," dedi Anne hiç uzatmadan.
W i
Yaz 1528
Anne dans etti, ata bindi, şarkı söyledi, nehirde kayıkla gezdi, piknikler yaptı, bahçelerde
gezdi, sanki hayatta umursadığı hiçbir şey yokmuş gibi o geniş tuvalde oynadı durdu. Yüzü
gittikçe daha beyazladı. Gözlerinin altındaki halkalar her gün biraz daha koyulaştı, gözlerinin
altındaki çukurları gizlemek için pudra kullanmaya başladı. Zayıfladıkça korsesini daha da
sıkmam gerekti, ardından göğüsleri eskisi kadar dolgun görünsün diye elbisesine takviye
yapmaya başladık.
Korsesini sıkarken aynada göz göze geldik, her haliyle benden büyük görünüyordu, yıllarca
büyük görünüyordu. "Çok yorgunum," diye fısıldadı. Dudakları bile bembeyazdı.
"Seni uyarmıştım," dedim acımayarak.
"Bu zekâ ve güzellik sende olsa sen de onu elinde tutmak için aynı şeyleri yapardın."
Yüzümü iyice görebilsin, yanaklarımın pembeliğini, gözlerimin parlaklığını, rengimin onun
yanında al al göründüğünü iyice görebilsin diye öne eğildim. "Ben zeki ya da güzel değil miy