"Gökyüzündeki kuşlar kadar."
O bilmiş ve esrarlı gülümsemesiyle bana baktı. "Size eşlik edebilir miyim? Biraz yürümeye ne
dersiniz?"
Gözlerinin üzerimde dolaşmasından keyif alarak ona doğru birkaç basamak indim. "Tabii."
Elimi koluna taktı, alt taraça boyunca yürüdük, adımlarını benimkilere uydurdu, sonra
kulağıma fısıldamak üzere eğildi. "Yeryüzündeki en nefis şeysin, karıcığım. Bana uzun süre
yürümemize gerek olmadığını söyle."
Yüzümü ona çevirmemeyi başardım ama elimde olmadan kıkırdadım. "Saraydan çıktığımızı
gören herkes bahçede beş dakikadan fazla kalmadığımı bilecek."
BOLEYN KIZI ¦ 361
"Sonuçta kocanın emirlerine uyuyorsun," dedi ikna etmeye çalışarak. "Bu bir eş için hayranlık
uyandıracak bir şeydir."
"Hele bir emredin," diye önerdim.
"Emrediyorum," dedi kararlı bir tonla. "Kesinlikle emrediyorum."
Elimin tersiyle yeleğinin kürkünü okşadım. "O halde bana itaat etmekten başka ne düşer?"
"Mükemmel." Beni döndürüp küçük bahçenin kapısından dışarı çıkardı, kapı arkamızdan
kapanır kapanmaz beni kollarına alıp öptü, sonra beni odasına götürdü. Anne, o şanslı Boleyn
kızı, o gözde Boleyn kızı, korkudan yüzünün feri kaçmış halde kız oğlan kız yatağında yatarken
biz bütün öğleden sonrayı sevişerek geçirdik.
^^
O gece eğlence ve dans vardı. Anne her zamanki gibi başroldeydi, ben de dansçılardan
biriydim. Anne olduğundan daha da beyazdı, gümüş rengi elbisenin üzerinde bembeyaz yüzü
hortlak gibi görünüyordu. Eski güzelliğini öyle yitirmişti ki, annemin bile dikkatini çekti.
Oyunda kendi bölümümü oynayıp dansımı edeceğim köşede beklerken parmağının ucuyla beni
yanına çağırdı.
"Anne hasta mı?"
"Her zamankinden daha hasta değil."
"Söyle dinlensin. Güzelliğini kaybederse, her şeyi kaybeder."
Olur anlamında başımı salladım. "Dinleniyor, anne," dedim dikkatle. "Yatakta yatarak
dinleniyor ama korkudan kaçış yok. Şimdi gidip orada dans etmeyi hiç istemiyorum."
362 ¦ Philippa Gregory
Başıyla onaylayıp gitmeme izin verdi. Salonun etrafından dolaşıp oyuna katıldım. Gökyüzünün
batısından düşen, dünyaya barış getiren bir yıldızı canlandırıyordum. İtal-ya'daki savaşa bir
göndermeydi, Latince kelimeleri biliyordum ama kendimi yorup anlamını öğrenmemiştim.
Anne'in yüzünü buruşturduğunu gördüm ve bir şeyi yanlış telaffuz ettiğimi fark ettim.
Utanmam gerekirdi ama kocam William bana göz kırptı ve gülmemek için kendimi zor tuttum.
O akşamüzeri onunla yatakta fingirdeşmek yerine rolümü ezberlemem gerektiğini biliyordu.
Dans sona erdi, yüzleri maske ve yarı maskeli yabancı birtakım erkekler içeri girip dans için
eşlerini seçti. Kraliçe şaşırmıştı. Bunlar da kimdi? Hepimiz şaşırmıştık, yapılı ve diğerlerinden
uzun olan Anne'e dans teklif ettiğinde Anne de şaşırıp gülümsedi. Gece yarısına kadar dans
ettiler, Anne maskesini çıkarttığında dans ettiği erkeğin kral olduğunu görünce kendi
şaşkınlığına bir kahkaha attı. Gecenin sonunda hâlâ elbisesi gibi bembeyazdı, dans etmek bile
yüzüne bir canlılık katmamıştı.
Birlikte odamıza gittik. Basamaklarda tökezledi, dengesini sağlamasına yardım etmek için elimi
uzattığımda teninin buz gibi ve terden yapış yapış olduğunu gördüm. "Anne iyi misin?"
"Sadece yorgunum," dedi titrek bir sesle. Odamızda yüzündeki pudrayı sildiğinde renginin
ceset gibi olduğunu fark ettim. Titriyordu, saçını yıkamak ya da fırçalamak istemedi. Yatağa
girdi ve dişleri takırdamaya başladı. Kapıyı açıp George'u getirmesi için uşaklardan birine
seslendim. Ağabeyim gece entarisinin üzerine attığı pelerinini çekiştirerek geldi.
H BOLEYN KIZI ¦ 363
"Doktor çağır," dedim. "Bu yorgunluktan öte bir şey."
Gözleri arkama, Anne'in yatakta büzüldüğü yere kaydı, battaniyeler omzunun etrafına
toplanmıştı, yüzü yaşlı ka-dınlarınki gibi sapsarıydı, dişleri takır takır takırdıyordu.
"Tanrım veba," dedi, en belalı salgın hastalığın ismini anarak.
"Sanırım," dedim ciddi bir ifadeyle.
Gözlerinde korkuyla yüzünü bana çevirdi. "Ölürse ne yaparız?"