Bu durumdayken onu yalnız bırakmayı öğrendim. O bitmeyen gösterileri arasında bir yolunu
bulup biraz dinlenmesi gerekiyordu. Çekiciliğini sürekli devam ettirmesi, sa352 ¦ Philippa Gregory
dcce kral değil, herkesin gözlerini daima üzerine çekmesi gerekiyordu. O ışıltısını bir saniye bile
kaybettiğinde saray eşrafında hemen dedikodular başlıyor, bu dedikodular büyüyüp onu da bizi
de yutuyordu.
Yatağından kalkıp kralın yanına gittiğinde ben vaktimi William'la geçiriyordum. İki yabancı gibi
buluşuyorduk ve William bana eşlik ediyordu. Bu, bir kocanın ayrıldığı suçlu karısına yapacağı
en garip, en basit, ancak en sevimli şeydi. Bana küçük çiçek demetleri, çobanpüskülü filizleri
ya da minik gül pembesi porsukağacı yemişleri gönderiyordu. Bir keresinde minik, yaldızlı bir
bilezik gönderdi. Gri gözlerimle sarı saçlarıma övgüler düzen muhteşem şiirler yazarak sanki
hayatının aşkıymışım gibi benden sevgimi beklediğini söyledi. Anne'le dolaşmak için atımın
getirilmesini emrettiğimde deri üzengiye sıkıştırılmış bir not buluyordum. Anne'le yatağa girip
battaniyeyi üzerime çektiğimde elime yaldızlı kâğıda sarılmış bir şekerleme geliyordu. Beni
minik mektuplara, küçük hediyelere boğdu. Herhangi bir saray ziyafetinde, okçuluk alanında
ya da tenis kortunda oyuncuları seyrederken her beraber olduğumuzda bana doğru eğilip
kulağıma şöyle fısıldıyordu: "Odama gel, karıcığım."
Ben de sanki onun yıllanmış karısı değil de yeni sevgilisi gibi kıkırdayıp kalabalıktan
uzaklaşıyorclum. Birkaç dakika sonra Greenwich Sarayının batı kanadındaki gözlerden ırak
odasının mahremiyetinde buluşmak üzere o da yola düşmüş oluyordu. Sonra beni kollarına alıp
sevinçle vaatlerde bulunuyordu, "Çok az vaktimiz var, sevgilim, en fazla bir saat. O yüzden
bunu senin için yapacağım."
Beni yatağa yatırıyor, sımsıkı bağlanmış korsemi çözüyor, göğüslerimi ve karnımı okşuyor,
kendini düşünebildiği
BOLEYN KIZI ¦ 353
her yöntemle bana zevk vermeye adıyordu, ta ki ben sonunda, "Ah William! Ah aşkım!
Muhteşemsin, harikasın, çok, çok, çok iyisin."
Ve tam o anda, tüm zamanların en büyük övgüsünü almış bir erkek gibi gururla gülümseyip
içindekileri bana akıtıyor, sonra nefes nefese, titreyerek omzuma seriliyordu.
Benim için bütün bunlar ihtiras ve biraz da menfaatti. Anne yerini kaybeder, biz Boleynler de
onunla birlikte yerimizden olursak Norfolk'ta hoş bir malikânesi, bir unvanı olan, zengin ve beni
seven bir kocam olması bana yeterdi. Ayrıca çocuklarım onun ismini taşıyordu, istediği an
onların eve gönderilmesini emretme hakkına sahipti. Beni çocuklarımdan ayırmadığı sürece
sadece ona değil, şeytanın kendisine bile muhteşem, harika, dünyanın en iyisi olduğunu
söyleyebilirdim.
Noel ziyafetinde Anne'in keyfi yerindeydi. Sanki hiçbir şey onu durdurmazmış gibi bütün gün,
bütün gece dans etti. Sanki kraliçenin hazinesiyle oynuyormuş gibi bütün gece kumar oynadı.
George ve benle bir anlaşma yapmıştı, parayı sonra baş başayken ona geri verecektik. Ama
krala karşı kaybettiğinde güçbela kazandığı para kraliyet heybesine gitti ve bir daha paranın
ucunu bile göremedi. Ona karşı kaybetmesi gerekiyordu, Henry'nin yenilmeye tahammülü
yoktu.
Kral onu hediyelere boğdu, bütün dansları onunla etti. Her maskeli baloda taçlı kraliçe Anne'di.
Ancak her şeye rağmen, sanki bütün bunlar onun ödülüymüş gibi, sanki Anne kendi rızasıyla
onun yardımcısıymış gibi ona gülüm354 ¦ Philippa Gregory
seyerek masanın başında oturan Katherine'di. Ve Prenses Mary küçük, zayıf, beyaz suratlı
prenses annesinin yanında oturup bu zarif dansçı onu çok eğlendtriyormuş gibi Anne'i
seyrediyordu.
"Tanrım, ondan nefret ediyorum," dedi Anne, gece üze-rindekileri çıkartırken. "İkisinin de
kopyası, ay suratlı yaratık."
Durakladım. Anne'le tartışmanın anlamı yoktu. Prenses Mary büyüdükçe nadir güzellikte bir
prensese dönüşüyordu, yüzünde öyle bir karakter ve kararlılık vardı ki, hiç şüphesiz annesinin
kızıydı. Tepeden salona, Anne'le bana baktığında sanki bütün içimizi görüyor gibiydi, sanki biz
Venedik camıymışız da tek bilmek istediği ötemizde nelerin var olduğuymuş gibi bakıyordu.
Bize özeniyormuş gibi görünmüyordu, bizi babasının ilgisini üzerinde tutan birer rakip gibi de
görmüyordu, hatta annesinin yerini tehdit ettiğimizi de düşünmüyordu.