Test Drive | Page 132

Bu durumdayken onu yalnız bırakmayı öğrendim. O bitmeyen gösterileri arasında bir yolunu bulup biraz dinlenmesi gerekiyordu. Çekiciliğini sürekli devam ettirmesi, sa352 ¦ Philippa Gregory dcce kral değil, herkesin gözlerini daima üzerine çekmesi gerekiyordu. O ışıltısını bir saniye bile kaybettiğinde saray eşrafında hemen dedikodular başlıyor, bu dedikodular büyüyüp onu da bizi de yutuyordu. Yatağından kalkıp kralın yanına gittiğinde ben vaktimi William'la geçiriyordum. İki yabancı gibi buluşuyorduk ve William bana eşlik ediyordu. Bu, bir kocanın ayrıldığı suçlu karısına yapacağı en garip, en basit, ancak en sevimli şeydi. Bana küçük çiçek demetleri, çobanpüskülü filizleri ya da minik gül pembesi porsukağacı yemişleri gönderiyordu. Bir keresinde minik, yaldızlı bir bilezik gönderdi. Gri gözlerimle sarı saçlarıma övgüler düzen muhteşem şiirler yazarak sanki hayatının aşkıymışım gibi benden sevgimi beklediğini söyledi. Anne'le dolaşmak için atımın getirilmesini emrettiğimde deri üzengiye sıkıştırılmış bir not buluyordum. Anne'le yatağa girip battaniyeyi üzerime çektiğimde elime yaldızlı kâğıda sarılmış bir şekerleme geliyordu. Beni minik mektuplara, küçük hediyelere boğdu. Herhangi bir saray ziyafetinde, okçuluk alanında ya da tenis kortunda oyuncuları seyrederken her beraber olduğumuzda bana doğru eğilip kulağıma şöyle fısıldıyordu: "Odama gel, karıcığım." Ben de sanki onun yıllanmış karısı değil de yeni sevgilisi gibi kıkırdayıp kalabalıktan uzaklaşıyorclum. Birkaç dakika sonra Greenwich Sarayının batı kanadındaki gözlerden ırak odasının mahremiyetinde buluşmak üzere o da yola düşmüş oluyordu. Sonra beni kollarına alıp sevinçle vaatlerde bulunuyordu, "Çok az vaktimiz var, sevgilim, en fazla bir saat. O yüzden bunu senin için yapacağım." Beni yatağa yatırıyor, sımsıkı bağlanmış korsemi çözüyor, göğüslerimi ve karnımı okşuyor, kendini düşünebildiği BOLEYN KIZI ¦ 353 her yöntemle bana zevk vermeye adıyordu, ta ki ben sonunda, "Ah William! Ah aşkım! Muhteşemsin, harikasın, çok, çok, çok iyisin." Ve tam o anda, tüm zamanların en büyük övgüsünü almış bir erkek gibi gururla gülümseyip içindekileri bana akıtıyor, sonra nefes nefese, titreyerek omzuma seriliyordu. Benim için bütün bunlar ihtiras ve biraz da menfaatti. Anne yerini kaybeder, biz Boleynler de onunla birlikte yerimizden olursak Norfolk'ta hoş bir malikânesi, bir unvanı olan, zengin ve beni seven bir kocam olması bana yeterdi. Ayrıca çocuklarım onun ismini taşıyordu, istediği an onların eve gönderilmesini emretme hakkına sahipti. Beni çocuklarımdan ayırmadığı sürece sadece ona değil, şeytanın kendisine bile muhteşem, harika, dünyanın en iyisi olduğunu söyleyebilirdim. Noel ziyafetinde Anne'in keyfi yerindeydi. Sanki hiçbir şey onu durdurmazmış gibi bütün gün, bütün gece dans etti. Sanki kraliçenin hazinesiyle oynuyormuş gibi bütün gece kumar oynadı. George ve benle bir anlaşma yapmıştı, parayı sonra baş başayken ona geri verecektik. Ama krala karşı kaybettiğinde güçbela kazandığı para kraliyet heybesine gitti ve bir daha paranın ucunu bile göremedi. Ona karşı kaybetmesi gerekiyordu, Henry'nin yenilmeye tahammülü yoktu. Kral onu hediyelere boğdu, bütün dansları onunla etti. Her maskeli baloda taçlı kraliçe Anne'di. Ancak her şeye rağmen, sanki bütün bunlar onun ödülüymüş gibi, sanki Anne kendi rızasıyla onun yardımcısıymış gibi ona gülüm354 ¦ Philippa Gregory seyerek masanın başında oturan Katherine'di. Ve Prenses Mary küçük, zayıf, beyaz suratlı prenses annesinin yanında oturup bu zarif dansçı onu çok eğlendtriyormuş gibi Anne'i seyrediyordu. "Tanrım, ondan nefret ediyorum," dedi Anne, gece üze-rindekileri çıkartırken. "İkisinin de kopyası, ay suratlı yaratık." Durakladım. Anne'le tartışmanın anlamı yoktu. Prenses Mary büyüdükçe nadir güzellikte bir prensese dönüşüyordu, yüzünde öyle bir karakter ve kararlılık vardı ki, hiç şüphesiz annesinin kızıydı. Tepeden salona, Anne'le bana baktığında sanki bütün içimizi görüyor gibiydi, sanki biz Venedik camıymışız da tek bilmek istediği ötemizde nelerin var olduğuymuş gibi bakıyordu. Bize özeniyormuş gibi görünmüyordu, bizi babasının ilgisini üzerinde tutan birer rakip gibi de görmüyordu, hatta annesinin yerini tehdit ettiğimizi de düşünmüyordu.