Anne'e birlikte sunmak zorunda olduğunu gördü. Bir zamanlar lekelendiğini ve gözünün fazla
yükseklerde olduğunu söyleyerek azarladığı kız şimdi İngiltere Kralının sağ yanında oturmuş,
sanki adamın söyleyecekleri pek de hoşuna gitmeyecekmiş gibi gözlerini kısarak ona
bakıyordu.
Kardinal şaşkınlığını yüzüne yansıtmayacak kadar eski ve kurnaz bir saraylıydı. Anne'in önünde
güzelce eğilip rapor verdi. Anne aynı düzeyde gülümseyerek dinledi, öne eğildi, Henry'nin
kulağına zehirli bir şeyler fısıldadıktan sonra susup tekrar dinledi.
"Geri zekâlı!" diyerek fırtına gibi odamıza daldı. Ben ayaklarımı kendime çekmiş yatakta
oturuyordum. Kuledeki1 aslanlar gibi bir pencereye, bir yatağın direğine yürüdü, elimde
olmadan cilalı zeminde bir iz bırakacağını ve bu izi rölyefler, eski işaretlerle ilgilenen kişilere
gösterebileceğimizi düşündüm. Bu ize "Anne'in Zamana Şahit Oluşu" diyecektik.
"Adam aptal ve başvuracak başka bir yerimiz yok!"
"Ne diyor?"
"Papayı ve Avrupa'nın yarısını elinde tutan bir adamın teyzesini bir kenara atmanın ciddi bir iş
olduğunu, Tanrının isteğiyle İspanyol İmparatoru Charles'ın savaşa giriştiklerin1 Kule olarak adlandırılan yer Tower of London'dır.
BOLEYN KIZI ¦ 349
de İtalya ve Fransa'ya yenileceğini, İngiltere'nin destek sözü vermesi ama tek bir askerini riske
atmaması, tek bir okunu bu savaş uğruna kaybetmemesi gerektiğini." "Yani bekleyecek
miyiz?"
Ellerini başının tepesine savurup haykırdı. "Beklemek mi? Hayır! Sen bekleyebilirsin. Kardinal
bekleyebilir! Henry bekleyebilir! Ama benim ortada dans etmem, aslında hiçbir ilerleme
kaydetmezken sanki başarıyormuş gibi görünmem gerek. Bir şeyler oluyormuş düşüncesini
devam ettirmem, Henry'yi daha da yoğun bir aşkla sevildiğine ikna etmem, onu her şeyin
iyiye, daha iyiye gittiğini inandırmam lazım, çünkü o kral ve hayatı boyunca herkes ona her
şeyin hayatında istediği gibi gideceğini söylemiş. Ona ballar börekler vaat edilmişken ben
'bekle' diyemem. Nasıl yoluma devam edeceğim? Ne yapmalıyım?"
İçimden keşke George burada olsaydı diye geçirdim. "Sen başarırsın," dedim. "Eskisi gibi
devam et. Şimdiye kadar her şey mükemmeldi, Anne."
Dişlerini gıcırdattı. "Bu iş hallolana kadar yaşlanıp bitkin düşeceğim."
Şefkatle onu tutup Venedik tarzı cam aynasına döndürdüm. "Bak," dedim.
Anne her zaman kendi güzelliğiyle yatıştırılabilirdi. Durdu, derin bir nefes aldı.
"Ayrıca akıllısın da," diye hatırlattım ona. "Hep senin kraliyetteki en zeki insan olduğunu
söyleyip duruyor. Erkek olsan seni kardinal olarak yanına alırdı."
Kurnaz bir edayla hafifçe gülümsedi. "Wolsey dişi olduğum için şükretmeli."
Gülümseyerek karşılık verdim, yüzüm aynada onunkinin yanındaydı, ikimizin görünüşü her
zamanki gibi bambaş350 ¦ Philippa Gregory
kaydı. Bakışlarımız, rengimiz, ifademiz. "Kesinlikle," dedim. "Ama yapacak bir şeyi yok."
"Artık kralı randevusuz göremiyor bile," dedi şeytani bir zevkle. "Başardım. Eskiden yaptıkları
gibi öyle dostça sohbet ederek birlikte gezintiye çıkamıyorlar. Ben olmadan hiçbir şeye karar
verilmiyor. Kralla toplantı yapmak için saraya gelmeden evvel krala ve bana haber vermek
zorunda. O gücünü yitirdi, bense gücün ta kendisiyim."
"Çok iyi becerdin," dedim. Sözlerim onu sakinleştirirken benim midemi bulandırıyordu. "Ve
Önünde daha seneler, seneler var, Anne."
Xl§ I527
William'la hoş, hatta karı koca ilişkisi denebilecek bir düzen oturttuk, ancak bu düzen Anne ve
kralın isteklerine bağlıydı. Ben hâlâ Anne'in yatağında uyuyor, bütün niyetine, bütün
hedeflerine rağmen onun odalarında kalıyordum. Dış dünya bizi hâlâ kraliçenin nedimeleri
olarak biliyordu. Onlardan ne bir adım ileri, ne bir adım geriydik.
Ama sabahtan akşama dek Anne kralla beraberdi, yeni gelin gibi, danışmanı gibi, en iyi dostu
gibi Henry'nin dizinin dibinden ayrılmıyordu. Odamıza sadece elbisesini değiştirmek, ya da
Henry duadayken veya adamlarıyla ata binerken yatağa yatıp azıcık dinlenmek için geliyordu.
Bu ziyaretlerinde hep yor wV