Önce yeniden alevlenecekmiş gibi bana baktı, sonra söylediklerimin mantıklı olduğunu sezip
beni başıyla onayladı. "Evet, biliyorum. O yüzden ikinize de ihtiyacım var."
İkimiz de ona doğru bir adım ilerledik. George hâlâ onun ellerini tutuyordu, ben ellerimi
kalçalarına koyup sıkıca tuttum.
"Biliyorum," dedi George. "Bu işte hep birlikteyiz. Bu hepimiz için. Boleynler ve Howardlar için.
Hepimiz bununla yükselir ya da düşeriz. Hepimiz bekliyor, bu uzun oyunu hep birlikte
oynuyoruz. Sen başroldesin, Anne. Ama hepimiz arkandayız."
Anne evet anlamında başını salladı, sonra duvara monte edilmiş, dışarıdaki bahçelerin ve
nehrin ışığını yansıtan büyük yeni aynaya döndü. Başlığını geriye itti, inci kolyesini düzeltti.
Başını yana çevirip aynada kendine yandan baktı, hoppa, davetkâr bir gülümseyiş denedi.
"Hazırım," dedi.
346 ¦ Philippa Gregory
Şimdiden kraliçe olmuş gibi ona yol verdik. O başı yukarıda kapıdan çıkarken George'la ben
başrol oyuncusunu zorla sahneye iten oyuncular gibi hızlıca bakıştık. Sonra onun peşinden
gittik.
Kocam kayıkçıların yarışını izlemek üzere kraliyet kayı-ğındaydı. Bana gülümseyip oturduğu
sırada bana yer açtı. George aralarında Francis Weston'in da bulunduğu sarayın genç
erkeklerinin yanına gitti. Göz ucuyla baktığımda An-ne'in kralın yanına oturduğunu gördüm.
Başının uçarcasına dönüp ona yan gözle bakışında bir kez daha kendine ve krala tamamen
hakim olduğunu gördüm.
"Yemekten önce benimle bahçede yürüyüşe çık," dedi kocam alçak sesle.
Anında gerildim. "Neden?"
Gülmeye başladı. "Siz Howardlar! Çünkü yanımda olman hoşuma gidiyor. Çünkü senden rica
ediyorum. Çünkü biz karı kocayız ve her an yeniden o şekilde yaşamaya başlayabiliriz."
Kederle gülümsedim. "Bunu unutmuş değilim." "Belki bunu sevinçle umut etmeyi
öğrenebilirsin." "Belki," dedim tatlı tatlı.
Akşamüzeri güneşinin sularında parladığı nehre döndü. Soyluların kendi kürekçileriyle dolu
kayıkları hakemin emirleri doğrultusunda dizilmişti. Küreklerini borazan gibi yukarı kaldırmış
başlama işaretini beklerken renkli bir görüntü oluşturuyorlardı. Hepsi birden kırmızı ipek bir
mendil çıkarıp bunu Anne'e uzatan krala dönmüştü. Anne kraliyet iskelesinin ucuna yürüdü ve
mendili başının tepesine kaldırdı. Bütün gözlerin üzerinde olduğunu bilerek bu pozunu bir
dakika kadar bozmadı. William'la oturduğumuz yerden onu yandan görüyorduk. Başını geriye
atmış, başlıBOLEYN KIZI ¦ 347
ğı yüzünün gerisine savrulmuş, açık renk teni sevinçten pembeleşmiş, koyu yeşil elbisesi
göğüslerini ve incecik belini sıkıca sarmış... Adeta bir şehvet timsali. Kırmızı mendili aşağı
indirdi, kayıklar küreklerin suya vurmasıyla öne savruldu. Kralın yanındaki koltuğuna heme