Göz ucuyla Anne'e baktım. Maskesinin bağlarını çözer-ken tartan bakışlarla uzun uzun beni
süzüyordu. Boleyn bakışlarıyla, Howard bakışlarıyla süzüyordu ve bu bakışlar şöyle diyordu:
Burada neler oldu ve olanları nasıl kendi lehime çevirebilirim? Sanki altın rengi maskesinin
altında çok güzel tenden başka bir maske daha vardı ve asıl kadın o maskenin altında gizliydi.
Dönüp ona baktığımda küçük, gizli bir gülümsemeyle bana karşılık verdjKral kolunu kraliçeye uzattı, kraliçe sanki kocasının benimle flörtleşmesini seyretmekten son
derece zevk almış gibi şen şakrak koltuğundan kalktı ama kral ona yol vermek için
durduğunda, eşinin mavi gözleri bir dosta veda eder gibi uzun ve sert bir bakışla üzerime
odaklandı.
"Umarım baygınlığınızı üzerinden çabucak atarsınız, Bayan Carey," dedi şefkatle. "Belki
odanıza gitmeniz iyi gelir." "Bence açlıktan başı döndü," diye hemen araya girdi George. "Onu
yemeğe götürebilir miyim?"
Anne öne atıldı. "Kral maskesini çıkarttığında onu korkuttu. Kimse onun siz olduğunu
anlamamıştı, Majesteleri!" Kral neşeyle güldü, saray ahalisi de ona katıldı. Sadece kraliçe
üçümüzün onun emirlerini yadsıdığının, isteğini yüksek sesle beyan etmesine rağmen yemeğe
katılacağımın farkındaydı. Üçümüzün gücünü tarttı. Ben neredeyse kimsesi olmayan Bessie
Blount değildim. Ben bir Boleyn'dim ve Boleynler işbirliği yapardı.
BOLEYN KIZI ¦ 23
"O zaman gel, sen de bizimle ye, Mary," dedi. Sözcükleri davetkâr olmasına rağmen, sesinde
en ufak bir sıcaklık bile yoktu.
İstediğimiz yere oturabilirdik ve Şato Vert'in şövalyele-riyle hanımefendileri olarak yuvarlak
masaya resmî sıraya bağlı kalmadan karmakarışık oturduk. Kardinal Wolsey ev sahibi olarak
kraliçeyle birlikte kralın karşısına, masanın üçüncü yerine oturdu. Geri kalan herkes kendi
seçtiği yere geçti. George beni yanına aldı, Anne kocamı yanına oturtup dikkatini dağıtırken
kral karşıma geçti, gözlerini bana dikti ve özenle gözlerimi kaçırdım. Anne'in sağında Northumberlandlı Henry Percy, George'un diğer tarafında Jane Parker vardı ve sanki çekici bir
kadın olmanın sırlarını anlamaya çalışıyormuş gibi dikkatle beni izliyordu.
Sofrada turtalar, börekler, güzelce pişmiş av etleri olmasına rağmen çok az yedim. Kraliçenin
en sevdiği yemek olan salatadan aldım biraz, biraz da şarap ve su içtim. Babam yemeğin
ortasında bize katılıp annemin yanına oturdu, annemse kulağına çabucak bir şeyler fısıldadı,
babamın gözlerinin kısa bir süreliğine bana döndüğünü ve kısrağının değerini ölçen bir at
terbiyecisi gibi beni süzdüğünü gördüm. Başımı ne zaman yukarı kaldırsam kralın gözleri
üzerimdeydi, başımı ne zaman çevirsem gözlerinin hâlâ yüzümde olduğunun farkındaydım.
Yemek bittiğinde Kardinal salona gidip biraz müzik dinlemeyi önerdi. Anne yanımdaydı ve beni
basamakların aşağısına götürdü. Böylece kral geldiğinde bizi duvarın önündeki sırada
otururken buldu. Duaıp bana nasıl olduğumu
24 ¦ Philippa Gregory
sormak onun için doğal ve kolay bir şeydi. O geçerken tabii ki Anne'le birlikte ayağa kalktık, o
da gidip boş sıraya oturdu ve beni yanına çağırdı. Anne belli etmeden uzaklaşarak Henry
Percy'yle konuşmaya başladı, saray ahalisine, özellikle de Kraliçe Katherine'in gülümseyen
bakışlarına karşı kral ve bana siper olmak için yapmıştı bunu. Müzisyenler çalmaya
başladığında babam kraliçeyle konuşmaya gitti. Her şey kolaylıkla çabucak kontrol altına
alınmıştı ve bu, kalabalık salonda kralla benim fısıltılarımızın müzik sesinin arasında kaybolup
gideceği anlamına geliyordu. Bo-leyn ailesinin bütün üyeleri olanları gizlemek üzere
konuşlanmıştı.
"Şimdi kendini daha iyi hissediyor musun?" diye sordu
bana alçak sesle.
"Daha önce kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim,
efendim."
"Yarın ata bineceğim," dedi. "Bana katılmak ister misin?"
"Eğer Kraliçemiz beni bırakırsa," dedim. Kraliçenin bu konudaki hoşnutsuzluğunun işi bozma
ihtimali vardı ve bunu riske atmamaya kararlıydım.
"Kraliçeden sabah seni serbest bırakmasını isteyeceğim. Ona temiz hava alman gerektiğini
söylerim."
Gülümsedim. "Sizden çok iyi bir hekim olurdu, Majesteleri. Teşhisi koyup tedaviyi bir günde
bitiriyorsunuz."