Adamlar konservelerdeki yemeğin çürük çıktığını öğrendikten sonra küfretmeye
baĢladılar.
"Sakin olun çocuklar," dedi Teğmen Gore adamların bir süre küfretmesine izin
verdikten sonra. "Ne dersiniz, yarına ayırdığımız konserveleri de açalım isterseniz?
Böylece belki henüz bozulmamıĢ bir yemek bulabiliriz. Gece yansı bile olsa yarın akĢam
yemeği saatinde tepeciğe ulaĢmıĢ oluruz."
Herkes bu düĢünceyi onayladı.
Dön konserve daha açtılar ve bunların ikisi bozulmamıĢtı. Bunlardan biri, en iyi
durumda bile güçlükle yenen, kapağında 'Ġrlanda Danası' yazmasına rağmen içinden pek
et çıkmayan bir konserve, diğeri ise kapağında güzel bir yazıyla 'Öküz Eti ve Sebze' yazan
bir yemekti. Adamlar öküzün mezarlıktan, sebzelerin ise terk edilmiĢ bir mahzenden
çıktığına karar verseler de bu yemekler hiç yoktan iyiydi.
Kısa süre sonra çadır yapıldı, uyku tulumları açıldı, yemekler oca klarda ısıtıldı ve
sıcak metal kaplarda dağıtılmaya baĢlandı. Bu sırada, birdenbire ĢimĢekler çakmaya
baĢladı.
Ġlk ĢimĢek beĢ metre yakınlarına düĢtü; bunun üzerine herkes ellerindeki öküz eti,
sebze ve yemeği yere düĢürdü. Ġkinci ĢimĢek, daha da yakınlarına düĢtü.
Hemen çadıra koĢtular. ġimĢekler makineli tüfek ateĢi gibi üzerlerine yağıyordu.
Kahverengi çadırın altına, kelimenin tam anlamıyla yığıldılar. Dön kiĢi için yapılmıĢ çadırın
içine sekiz kiĢi doluĢtular. Denizci Bobby Ferrer çadırı ayakta tutan tahta ve metal direklere
baktı, "Lanet olsun, Ģuna bakın," dedi ve çıkıĢa yöneldi.
DıĢarıda, golf topu büyüklüğünde dolu taneleri düĢüyor, buz parçalarının on metre
yukarı sıçramasına neden oluyordu. Kutbun gecesinin bu alacakaranlığı çakan ĢimĢeklerle
aydınlanıyordu. ġimĢekler öyle yakınlarına düĢüyordu ki adamlar üst üste yatmak zorunda
kalıyorlardı. ġimĢeğin çıkardığı ıĢık gözlerinin renkli ıĢıklarla dolmasına neden oluyordu.
"Hayır, hayır!" diye bağırdı Gore fırtınanın ortasında. Ferrier'i çıkıĢtan geriye
çekerek, kalabalığın ortasına savurdu. "DıĢarı çıkarsak en yukarıdaki nesne durumuna
düĢeriz. ġu metal direkleri atabildiğin kadar uzağa at ama çadırın örüsünün altında kalın.
Uyku tulumuna girin ve yatın."
Adamlar Gore'un dediğini yapmaya çalıĢtılar. Uzun saçları Galler peruklarının veya
keplerinin altında, kat kat giydikleri elbiselerin üstünde yılan gibi hareket ediyordu. Fırtına
vahĢileĢti. Kulakları sağır eden bir ses vardı. Çadır bezinin ve battaniyelerinin üzerinden
çarpan dolu taneleri vücutlarını mosmor eden yumruklar gibiydi. Goodsir inliyordu. Evet,
devlet okuluna gittiği günlerden beri böyle sert darbeler almamıĢtı ama aslında acıdan
değil korkudan inliyordu.
"Aman Tanrım, lanet olsun," diye bağırdı Thomas Hartnell. Dolu ve ĢimĢek
yoğunlaĢtı. Aklı olan adamlar Hudson Bay ġirketi'nin ürettiği battaniyelerin içine
gömülüyor, onları doluya karĢı kalkan olarak kullanıyorlardı. Çadır bezi yüzünden az daha
boğulacaklardı. Altlarındaki bez onları soğuktan korumuyor, nefeslerini kesiyordu.