Test Drive | Page 94

Adamlar konservelerdeki yemeğin çürük çıktığını öğrendikten sonra küfretmeye baĢladılar. "Sakin olun çocuklar," dedi Teğmen Gore adamların bir süre küfretmesine izin verdikten sonra. "Ne dersiniz, yarına ayırdığımız konserveleri de açalım isterseniz? Böylece belki henüz bozulmamıĢ bir yemek bulabiliriz. Gece yansı bile olsa yarın akĢam yemeği saatinde tepeciğe ulaĢmıĢ oluruz." Herkes bu düĢünceyi onayladı. Dön konserve daha açtılar ve bunların ikisi bozulmamıĢtı. Bunlardan biri, en iyi durumda bile güçlükle yenen, kapağında 'Ġrlanda Danası' yazmasına rağmen içinden pek et çıkmayan bir konserve, diğeri ise kapağında güzel bir yazıyla 'Öküz Eti ve Sebze' yazan bir yemekti. Adamlar öküzün mezarlıktan, sebzelerin ise terk edilmiĢ bir mahzenden çıktığına karar verseler de bu yemekler hiç yoktan iyiydi. Kısa süre sonra çadır yapıldı, uyku tulumları açıldı, yemekler oca klarda ısıtıldı ve sıcak metal kaplarda dağıtılmaya baĢlandı. Bu sırada, birdenbire ĢimĢekler çakmaya baĢladı. Ġlk ĢimĢek beĢ metre yakınlarına düĢtü; bunun üzerine herkes ellerindeki öküz eti, sebze ve yemeği yere düĢürdü. Ġkinci ĢimĢek, daha da yakınlarına düĢtü. Hemen çadıra koĢtular. ġimĢekler makineli tüfek ateĢi gibi üzerlerine yağıyordu. Kahverengi çadırın altına, kelimenin tam anlamıyla yığıldılar. Dön kiĢi için yapılmıĢ çadırın içine sekiz kiĢi doluĢtular. Denizci Bobby Ferrer çadırı ayakta tutan tahta ve metal direklere baktı, "Lanet olsun, Ģuna bakın," dedi ve çıkıĢa yöneldi. DıĢarıda, golf topu büyüklüğünde dolu taneleri düĢüyor, buz parçalarının on metre yukarı sıçramasına neden oluyordu. Kutbun gecesinin bu alacakaranlığı çakan ĢimĢeklerle aydınlanıyordu. ġimĢekler öyle yakınlarına düĢüyordu ki adamlar üst üste yatmak zorunda kalıyorlardı. ġimĢeğin çıkardığı ıĢık gözlerinin renkli ıĢıklarla dolmasına neden oluyordu. "Hayır, hayır!" diye bağırdı Gore fırtınanın ortasında. Ferrier'i çıkıĢtan geriye çekerek, kalabalığın ortasına savurdu. "DıĢarı çıkarsak en yukarıdaki nesne durumuna düĢeriz. ġu metal direkleri atabildiğin kadar uzağa at ama çadırın örüsünün altında kalın. Uyku tulumuna girin ve yatın." Adamlar Gore'un dediğini yapmaya çalıĢtılar. Uzun saçları Galler peruklarının veya keplerinin altında, kat kat giydikleri elbiselerin üstünde yılan gibi hareket ediyordu. Fırtına vahĢileĢti. Kulakları sağır eden bir ses vardı. Çadır bezinin ve battaniyelerinin üzerinden çarpan dolu taneleri vücutlarını mosmor eden yumruklar gibiydi. Goodsir inliyordu. Evet, devlet okuluna gittiği günlerden beri böyle sert darbeler almamıĢtı ama aslında acıdan değil korkudan inliyordu. "Aman Tanrım, lanet olsun," diye bağırdı Thomas Hartnell. Dolu ve ĢimĢek yoğunlaĢtı. Aklı olan adamlar Hudson Bay ġirketi'nin ürettiği battaniyelerin içine gömülüyor, onları doluya karĢı kalkan olarak kullanıyorlardı. Çadır bezi yüzünden az daha boğulacaklardı. Altlarındaki bez onları soğuktan korumuyor, nefeslerini kesiyordu.