bürünmüĢtü. Sekiz yüz metre uzakta ve on beĢ metre yüksekliğinde olduğu sanılan bir buz
bacasının aslında sadece yirmi metre ötede ve yarım metre uzunluğunda olduğu
anlaĢılıyordu. Otuz metre ötede olduğunu düĢündükleri sıradan bir buzul ve taĢ parçasının
bir buçuk kilometre uzaklarında bulunan, rüzgârın oyduğu biçimsiz bir nokta olduğunu
anlıyorlardı.
Ama sonunda, Goodsir un hâlâ iĢleyen saatinden öğrendikleri kadarıyla saat on
civarında, tepeciği buldular. Bütün adamlar öylesine yorgundu ki kolları ipleri bırakılmıĢ
kuklalar gibi sarkıyordu. Yorgunluktan tek kelime etmiyorlardı. Kıyılara geldikten sekiz yüz
kilometre sonra, kızağı bırakmıĢlardı.
Gore iki mesajdan birini -Sör John'un emirlerine göre kıyının güney tarafında baĢka
bir yere ikinci bir mesaj bırakmak için bu mesajın bir kopyasını çıkarmıĢtı- çıkardı, tarihi
yazdı ve imzaladı. Aynı iĢlemi ÇavuĢ Charles des Voeux da yaptı. Mesajı katladılar,
yanlarında getirdikleri hava geçirmez pirinç silindirlerden birinin içine koydular. Silindiri boĢ
tepeciğin içine attıktan sonra yukarı çıkabilmek için kaldırdıkları kayaları tekrar yerine
koydular.
"Evet," dedi Gore. "Sanırım iĢimiz bu kadar."
Yıldırım fırtınası, tayfalar yemek yemek üzere kızaklarına yürüdükten kısa süre
sonra baĢladı.
Buzdağını geçerken ağırlıktan kurtulmak için ağır, kurt derisinden yorganlarını,
elbiselerini ve konserve yemeklerinin çoğunu buzda bırakmıĢlardı. Yemekler sağlam
konservelerde olduğu için beyaz ayıların bunun kokusunu alamayacağını, alsa bile konserveyi açamayacaklarını düĢünüyorlardı. Planlarına göre burada az yemekle iki gün
geçirecekler, Hollanda çadırlarında uyuyacaklardı. Ayrıca, yolda karĢılaĢacakları avları da
yiyebilirlerdi ama bu yerin kasvetli gerçeği yüzünden bu umutları yok oldu.
Des Voeux yemeğin hazırlanıĢını denetledi, akıllıca örülmüĢ hasır çantaların içinden
ocakları çıkardı. Ama ilk akĢam, yemeyi düĢündükleri dört konservenin üçünün
bozulduğunu fark ettiler. Böylece geriye sadece çarĢamba günü tüketebilecekleri yarım
porsiyon domuz ve ikinci bir konserve kalıyordu. Domuz zengin yağ içeriği sayesinde
herkesin tercih ettiği bir yemekti ama bütün gün ağır bir biçimde çalıĢtıktan sonra
duydukları açlığı bastırmaktan çok uzaktı. Diğer konservenin üzerinde 'Süper Saf
Kaplumbağa Çorbası' yazıyordu ama adamlar bundan nefret ediyorlardı çünkü daha önce
bunlardan yemiĢlerdi. Bu çorba ne süperdi, ne de saftı. Belki de kaplumbağa çorbası bile
değildi.
Terör'ün doktoru McDonald, Torrington'un Beechey Adası'ndaki ölümünden bu
yana, yaklaĢık bir buçuk yıldır, yemeklerin kalitesi konusunda sürekli kafa yoruyor, diğer
cerrahların da yardımıyla yaptığı deneylerle iskorbüte karĢı en iyi nasıl mücadele
edilebileceğini araĢtırıyordu. Goodsir'ün, daha yaĢlı bir doktordan öğrendiği kadarıyla
sefere yiyecek sağlamakla yükümlü Stephan Goldner, inanılmayacak derecede düĢük
fiyatlar teklif ederek kazandığı ihaleyle, Kraliyet Hükümetini, Donanma KeĢif Birimi'ni
kazıklamıĢtı. Verdiği erzaklar yetersiz ve bozuktu.