Test Drive | Page 93

bürünmüĢtü. Sekiz yüz metre uzakta ve on beĢ metre yüksekliğinde olduğu sanılan bir buz bacasının aslında sadece yirmi metre ötede ve yarım metre uzunluğunda olduğu anlaĢılıyordu. Otuz metre ötede olduğunu düĢündükleri sıradan bir buzul ve taĢ parçasının bir buçuk kilometre uzaklarında bulunan, rüzgârın oyduğu biçimsiz bir nokta olduğunu anlıyorlardı. Ama sonunda, Goodsir un hâlâ iĢleyen saatinden öğrendikleri kadarıyla saat on civarında, tepeciği buldular. Bütün adamlar öylesine yorgundu ki kolları ipleri bırakılmıĢ kuklalar gibi sarkıyordu. Yorgunluktan tek kelime etmiyorlardı. Kıyılara geldikten sekiz yüz kilometre sonra, kızağı bırakmıĢlardı. Gore iki mesajdan birini -Sör John'un emirlerine göre kıyının güney tarafında baĢka bir yere ikinci bir mesaj bırakmak için bu mesajın bir kopyasını çıkarmıĢtı- çıkardı, tarihi yazdı ve imzaladı. Aynı iĢlemi ÇavuĢ Charles des Voeux da yaptı. Mesajı katladılar, yanlarında getirdikleri hava geçirmez pirinç silindirlerden birinin içine koydular. Silindiri boĢ tepeciğin içine attıktan sonra yukarı çıkabilmek için kaldırdıkları kayaları tekrar yerine koydular. "Evet," dedi Gore. "Sanırım iĢimiz bu kadar." Yıldırım fırtınası, tayfalar yemek yemek üzere kızaklarına yürüdükten kısa süre sonra baĢladı. Buzdağını geçerken ağırlıktan kurtulmak için ağır, kurt derisinden yorganlarını, elbiselerini ve konserve yemeklerinin çoğunu buzda bırakmıĢlardı. Yemekler sağlam konservelerde olduğu için beyaz ayıların bunun kokusunu alamayacağını, alsa bile konserveyi açamayacaklarını düĢünüyorlardı. Planlarına göre burada az yemekle iki gün geçirecekler, Hollanda çadırlarında uyuyacaklardı. Ayrıca, yolda karĢılaĢacakları avları da yiyebilirlerdi ama bu yerin kasvetli gerçeği yüzünden bu umutları yok oldu. Des Voeux yemeğin hazırlanıĢını denetledi, akıllıca örülmüĢ hasır çantaların içinden ocakları çıkardı. Ama ilk akĢam, yemeyi düĢündükleri dört konservenin üçünün bozulduğunu fark ettiler. Böylece geriye sadece çarĢamba günü tüketebilecekleri yarım porsiyon domuz ve ikinci bir konserve kalıyordu. Domuz zengin yağ içeriği sayesinde herkesin tercih ettiği bir yemekti ama bütün gün ağır bir biçimde çalıĢtıktan sonra duydukları açlığı bastırmaktan çok uzaktı. Diğer konservenin üzerinde 'Süper Saf Kaplumbağa Çorbası' yazıyordu ama adamlar bundan nefret ediyorlardı çünkü daha önce bunlardan yemiĢlerdi. Bu çorba ne süperdi, ne de saftı. Belki de kaplumbağa çorbası bile değildi. Terör'ün doktoru McDonald, Torrington'un Beechey Adası'ndaki ölümünden bu yana, yaklaĢık bir buçuk yıldır, yemeklerin kalitesi konusunda sürekli kafa yoruyor, diğer cerrahların da yardımıyla yaptığı deneylerle iskorbüte karĢı en iyi nasıl mücadele edilebileceğini araĢtırıyordu. Goodsir'ün, daha yaĢlı bir doktordan öğrendiği kadarıyla sefere yiyecek sağlamakla yükümlü Stephan Goldner, inanılmayacak derecede düĢük fiyatlar teklif ederek kazandığı ihaleyle, Kraliyet Hükümetini, Donanma KeĢif Birimi'ni kazıklamıĢtı. Verdiği erzaklar yetersiz ve bozuktu.