son dördün ay görünüyor ve bu hayaletimsi manzarayı aydınlatıyor. Ay, etrafında buz
kristali olan bir hale oluĢturacak kadar parlak. Aslında iç içe geçmiĢ iki hale var ve daha
büyük olanın çapı koskoca bir gökyüzünü kaplayacak kadar büyük. Ortada hiç yıldız yok.
Crozier yağdan tasarruf etmek için fenerinin ıĢığını zayıflatıyor, elindeki sopayla önüne
çıkan her karaltıyı yokluyor. Önüne çıkan gölgelerin bir yarık, bir boĢluk olmadığından
emin olmak istiyor. ġimdi buzdağının doğu tarafındaki bölgeye geldi; burada buzdağı ayın
görünmesini engelliyor, buzun üzerinde iki yüz elli metre uzunluğunda bükülmüĢ bir gölge
var. Jopson ve Liftle, Crozier'a yanına bir tüfek almasını ısrar etmiĢlerdi ama Crozier
onlara yanında fazla ağırlık taĢımak istemediğini söylemiĢti. Ayrıca, böylesine bir düĢman
karĢısında bir tüfeğin gerçekten iĢe yarayacağına inanmıyor.
Gerçekten sessiz bir anda, Crozier'ın sık nefeslerinin bozduğu sessizlikte, çocukken
arkadaĢları ile karlı tepelerde geçirdiği bir öğleden sonranın ardından eve geldiği bir kıĢ
akĢamını hatırlıyor birdenbire. Bir keresinde, buzlu çimlerin üzerinde yalnız baĢına
koĢmaya baĢlamıĢ ama evine yaklaĢık sekiz yüz metre kala durmuĢtu. KıĢın son
alacakaranlığı gökyüzünden kaybolurken, öylece durup kasabanın ıĢıklı pencerelerini
seyrediĢini hatırlıyor Crozier. Etrafındaki tepeler; belirsiz, siyah, özelliği olmayan Ģekillere,
bu kadar genç bir çocuk için anlaĢılmaz bir biçime bürünüyor. Kasabanın ucundaki evi bile,
ölmekte olan ıĢığın altında tüm tanımını ve üç boyutluluğunu yitiriyor. Crozier kar yağmaya
baĢladığını, taĢtan yapılma koyun ağılının ötesindeki karanlıkta yalnız baĢına ayakta
durduğunu, geç kaldığı için tokat yiyeceğini, daha da gecikirse dayağın Ģiddetinin
artacağını bilmesine rağmen evine henüz gitmek istemediğini hatırlıyor. Gece rüzgârının
sesi hoĢuna gidiyordu ve bu karanlıkta, rüzgârlı, buzlu çim meraların üzerinde ayakta
duran tek çocuk -belki de tek insan- olduğunu biliyordu. Yağacak karın kokusunu aldığı bu
gecede, ıĢıklı pencerelerden ve sıcak yüreklerden uzaktayken, kasabadan biri olduğunu
ama o anda kasabanın bir parçası olmadığını biliyordu. Soğukta ve karanlıkta herkesten
ve her Ģeyden ayrı olduğunu açıkça keĢfetmek heyecanlı, neredeyse erotik bir duyguydu.
Ve Crozier bunu Ģimdi de hissediyor. Tıpkı dünyanın her iki kutbunda yıllarca görev
yaparken birkaç kez hissettiği gibi.
Arkasındaki yüksek basınç sırtından bir Ģey ona doğru geliyor.
Crozier fenerin ıĢığını açıyor ve onu buza koyuyor. Fenerden yayılan altın ıĢık
çemberi ancak beĢ metre ötesini aydınlatıyor ve arkadaki karanlığı görmeyi daha da
zorlaĢtırıyor. DiĢlerini kullanarak ağır ve kalın eldivenini çıkarıyor, eldivenleri yere atıyor.
Elinde sadece ince bir eldiven varken sopayı sol eline alıyor, cebinden tabancasını
çıkarıyor. Kaygan buzdaki hıĢırtı ve basınç sırtından gelen kar sesleri artarken Crozier
silahını hazırlıyor. Bu noktada buzdağının gölgesi ay ıĢığını kesiyor. Titreyen ıĢıkta hareket
ediyormuĢ gibi görünen büyük buz bloklarını güçlükle seçebiliyor.
Daha sonra, tüylü ve belli belirsiz bir Ģekil, yaklaĢık üç metre yukarıda, beĢ metre
batı tarafında, sıçrama mesafesinde, Crozier'ın az önce indiği buz yükseltisinde hareket
ediyor.
"Dur," diyor Crozier elindeki silahı doğrultarak. "Kendini tanıt."
Crozier ateĢ etmiyor. Elindeki sopayı yere bırakıp feneri alıyor ve ileri doğru tutuyor.