denizciyi böylesine kısa bir sürede nasıl öldürdüğü bir sır olarak kalsa da, en azından veba
türü bir salgın hastalıktan korkmamıza gerek olmadığı ortaya çıktı.
Tayfaların yattığı yerden gelen sesler yükseldiği için çabucak akciğeri, karaciğeri ve
diğer organları karın bölgesine, kalbin yanına sıkıĢtırdım, uygun bir biçimde durup
durmadıklarına dikkat etmeden bir kütle halinde üst üste yığdım bunları. En son kaburgayı
da yerleĢtirdim (daha sonra ters koyduğumu fark edecektim). BaĢ cerrah Stanley ters Y
biçiminde kestiğim deriyi uzun bir iğne ve bir yelken ipliğiyle dikiĢ iĢiyle uğraĢan birinin
takdirini kazanacak bir biçimde hızla dikti.
Bir dakika sonra HartneH'in elbiselerini giydirmiĢtik - vücudu yavaĢ yavaĢ
katılaĢmaya baĢlıyordu. Perdeyi açtık. Sesi benden daha kalın ve güçlü olan Stanley
HartneH'in kardeĢi ve diğer tayfalara geriye sadece cesedi cenazeye hazırlamak için
yıkamak kaldığını söyledik.
6 Ocak 1846
Neden bilmiyorum ama bu cenaze töreni ilkine göre beni daha çok zorladı.
Yine gemiden karaya aynı kasvetli yürüyüĢü yaptık - bu defa Doktor McDonald,
cerrah Peddie ve YüzbaĢı Crozier dıĢındaki herkes Erebus 'tandı.
Yine tabutu bayrakla kapladık - adamlar Hartnell'in vücudunun üst kısmını kardeĢi
Thomas'ın en sevdiği gömleği de dahil olmak üzere üç kat giydirmiĢler ama vücudunun
çıplak kalan alt kısmına sadece bir örtü sermiĢler, orta güvertede, siyah kilimli revirde
duran tabutun yarısını saatlerce açık bırakmıĢlardı; neden sonra tabutun çivileri çakılıp
cenazeye hazır hale geldi. Yine kızaklarla buz tutmuĢ denizden buzlu sahile doğru yavaĢ
yavaĢ ilerledik. Yine karanlığı aydınlatmayan fenerler vardı yanımızda. Ama bu defa
yıldızlar görünüyordu ve kar yağmadı. Deniz piyadelerine bu defa iĢ çıktı çünkü üç tane
büyük kutup ayısı havayı koklaya koklaya yaklaĢıyorlar, basınç sırtlarının yanından
geçerek yanımıza gelmeye çalıĢıyorlardı. Deniz piyadeleri hayvanları kovmak için saçma
tüfeğiyle ateĢ etmek zorunda kaldı -ayılardan biri gövdesinin yanından yaralanmıĢtı.
Sör John yine cenaze töreninde bir vaaz verdi -gerçi Hartnell Torrington kadar çok
sevilmediği için bu defa daha kısa sürdü— ve yine, bu defa soğukta dans eden yıldızların
altında, arkamızda sadece Torrington'un güzel mezarının yanına kazılan yeni bir mezarı
donmuĢ toprakla dolduran denizcilerin çıkardığı kürek ve kazma sesleri; kırılan,
parçalanan, inleyen buzda yürüdük.
Belki de bu ikinci cenazede içimi bunaltan Ģey üzerimize çöken kara tepeydi. Bu
defa özellikle sırtımı tepeye vermeme ve Sör John'a daha da yakın durup umut ve
avuntuyla dolu konuĢmasını dinlemeye çalıĢmama rağmen o soğuk, siyah, dikey, ölü, karanlık ve duygusuz taĢ kütlesini tam arkamda hissediyordum -bu kayalar geri dönüĢü
olmayan ülkeye açılan bir geçit gibiydi. Bu karanlık, ifadesiz taĢın soğuk gerçekliğinin
yanında Sör John'un tutkulu ve cesaret verici sözlerinin bile pek bir anlamı kalmıyordu.