"Hadi!" diye tekrarladı Crozier, hâlâ Fitzjames'i sürüklüyor, onu kendine getirmeye
çabalıyordu. Bir denizci buzda baygın halde yatıyordu -bu, Erebus'tan genç George
Chambers'tı ve Ģimdi yirmi bir yaĢında olmasına rağmen geminin daha önce trampet çalan
gençleri arasında yer alıyordu- ve kimse onu fark etmemiĢ görünüyordu. Crozier bir
anlığına Fitzjames'i bıraktı ve Cham-bers'ı omzuna aldı. Sonra tekrar Fitzjames'i çekerek
koĢmaya baĢladı; o sırada alevler her iki taraftan yükselip direğe sıçradı.
Crozier arkasında korkunç bir tıslama sesi duydu.
Crozier yaratığın arkasından gelerek, belki de sert buzu kırarak onu çembere
aldığına emindi; eldivenli tek yumruğuyla onu karĢılamak için arkasını döndü.
Bütün buzdağı sıcaktan buhar çıkarıyordu. Büyük buz kütleleri ve çıkıntılar kırılıyor,
buza düĢüyor, üzerine düĢtükleri çadır labirentinde tıslıyorlardı. Crozier bu sahne
karĢısında bir an hareketsiz kaldı. Buzdağının üzerinde bulunan ve alevleri yansıtan
binlerce çıkıntı ona yanan yüz katlı kale masalını hatırlattı. O anda ömrü boyunca bir daha
böyle bir Ģey görmeyeceğine emindi.
"Francis," dedi YüzbaĢı James Fitzjames. "Gitmemiz gerek."
YeĢil odanın duvarları çöküyordu ama daha ilerde buzun üstünde daha fazla alev
vardı. Hızla ilerleyen alevler son iki odaya da ulaĢmıĢtı.
Tek eliyle yüzünü koruyan Crozier alevler arasından ilerledi, kaçan son tayfaları da
önüne kattı.
Hayatta kalanlar yanan mor odadan sendeleyerek çıktılar; Crozier onları tutuĢan
mavi odaya yönlendirdi. Kuzeybatıdan esen rüzgâr uğulduyor, belki o anda gerçekleĢen
belki de Francis Crozier'ın kafasında yankılanan çığlıklar, tıslamalar ve kükremeler
arasında alevler mavi odanın geniĢ açıklığına ulaĢmıĢ, ateĢten bir bariyer oluĢturmuĢtu.
Bazıları hâlâ kostümlerini çıkarmamıĢ yaklaĢık bir düzine tayfadan oluĢan topluluk
alevlerin önünde durmak zorunda kaldı.
"DEVAM EDĠN!" diye kükredi Crozier en emredici ve en Ģiddetli sesiyle. Crozier'ın
bu emrini güvenenin en üst noktasına çıkmıĢ bir nöbetçi bile en az altmıĢ metre
yükseklikten duyabilirdi. Duymakla da kalmaz bu emre uyardı da. Tayfalar da uydular. Atlayarak, çığlık atarak, Crozier'ın tam önünden ilerleyerek alevlerin arasından geçtiler;
Crozier hâlâ sağ omzunda Chamers'ı taĢıyor, sol koluyla da Fitzjames'i çekiyordu.
DıĢarı çıktıklarında elbiseleri hâlâ tüten Crozier koĢmaya devam etti; gecenin içinde
her biri ayrı yöne dağılan bir düzine tayfayı geride bıraktı. YüzbaĢı adamların arasında
yaratığı hemen görmedi ama burada -alevlerin her yeri aydınlatmasına ve her yöne bakan,
yüz elli metre uzunluğunda gölgeler oluĢturmasına rağmen- her Ģey karmakarıĢıktı.
Crozier subaylarına bağırıyor, hâlâ baygın olan George Chambers'ı koyacak bir yer
alıyordu.
Aniden tüfeklerden pop-pop-pop diye mermi sesleri gelmeye baĢladı.
Dört deniz piyadesi, inanılmaz, ĢaĢırtıcı biçimde ama açıkça, alevlerden gelen ıĢık
çemberinin tam dıĢında bir çizgi oluĢturmuĢ, dizlerinin üzerine çökmüĢ halde koĢan