Test Drive | Page 221

iki kere aĢağı göndermiĢti. Erebus’un Ġçki Odası Sör John Franklin sayesinde zaten bomboĢtu. Ama tayfalar bir biçimde havaya girmiĢlerdi. Çocukluğundan beri yani kırk yılı aĢkın süredir denizci olan Crozier alkolü mayalamak, saklamak ve bulmak konusunda bir Ġngiliz denizcisinin hayal gücünün sınır tanımadığını biliyordu. Bay Diggle ve Bay Wall kocaman ayı butlarını ve etlerini alevde piĢiriyorlardı. Sırıtan, sırıtırken parlayan altın diĢlerini gösteren Teğmen Le Vesconte, kuyruğa giren tayfalara ve subaylara yiyeceklerini dağıtmaya hazırlanıyordu. PiĢen etin kokusu inanılmazdı ve Crozier bu karnavaldan zevk almayacağına dair kendi kendine söz verdiği halde ağzı sulandı. Sıradakiler, eskiciler, Katolik rahipler, Fransız saray mensupları, periler, her türden dilenci, üzeri örtülü bir ceset, kırmızı baĢlıklı, altın zırhlı ve siyah maskeli iki Romalı lejyoner Crozier ve Fitzjames'e yol verdiler, onları sıranın önüne aldılar ve kaptanlarına selam verdiler. Bay Diggle, hâlâ Çinli kadın kıyafetiyleydi ve göğüslerini bel hizasına çekmiĢti. Hareket ettikçe belindeki göğüsler sallanıyordu. Önce Crozier'a, daha sonra Fitzjames'e büyükçe birer dilim kesti. Teğmen Le Vesconte subaylara çatal bıçak takımı ve keten mendillerini verdi. Teğmen Fairholme iki kaptanın kupalarına bira koydu. "Burada dikkat edilmesi gereken Ģey," dedi Fairholme, "bir kuĢ gibi hızla içmek ve dudaklarınızın donup bardağa yapıĢmasına izin vermemek." Fitzjames ve Crozier beyaz örtülü masada kendilerine bir yer buldular. Beyaz örtülü sandalyelerini o akĢam Crozier tarafından azarlanan güverteden sorumlu ÇavuĢ Bay Farr çekmiĢti. Bay Blanky Erebus'daki meslektaĢı Bay Reid ile yan yana oturmuĢtu. Aynı masada Edward Little ve Erebus'tan yarım düzine subay daha vardı. Beyaz masanın diğer ucunda ise cerrahlar oturuyordu. Crozier eldivenlerini çıkardı, sadece bir kat eldivenle kalmıĢtı ve parmakları üĢüyordu. Dikkatle, metal çatalı ağzına değdirmeden eti ağzına götürmeye çalıĢtı. Ayı pirzolası dilini yaktı. O anda içinden gülmek geldi - burada, eksi yüz dereceyi bulan Noel akĢamında, burnundan çıkan buz kristalleri ve atkıların, beresinin ve Galler peruğunun altına saklanmıĢ yüzüne rağmen nasıl olduysa dilini yakmayı baĢarmıĢtı. Tekrar denedi ve bu defa eti çiğneyip yutabildi. Hayatında yediği en lezzetli yemekti bu. Bu durum YüzbaĢıyı ĢaĢırttı. Son kez taze et yemelerinden bu yana aylar geçmiĢti ve yedikleri ayı etinin tadı ekĢi gelmiĢti onlara. Ciğer ve benzeri organları da yedikten sonra bütün tayfalar hasta olmuĢtu. O günden sonra çok güç durumda kalmadıkça ayı eti yememe kararı almıĢlardı. Ve Ģimdi bu Karnaval... bu masraflı Ģölen. Beyaz odanın her yanında, görünüĢe göre yelken beziyle kaplı sandıklar, fıçılar, masalarda ve yandaki turuncu ve menekĢe rengi odalarda oturan tayfalar yemeklerine yumulmuĢtu. Buradaki tayfalardan çok azı çatal bıçak kullanıyordu. Bazıları etlerini çubuklara batırarak yiyor ama çoğu ellerini kullanıyordu. Sanki bir sürü etobur hayvan, avları üzerine üĢüĢmüĢlerdi.