iki kere aĢağı göndermiĢti. Erebus’un Ġçki Odası Sör John Franklin sayesinde zaten
bomboĢtu.
Ama tayfalar bir biçimde havaya girmiĢlerdi. Çocukluğundan beri yani kırk yılı aĢkın
süredir denizci olan Crozier alkolü mayalamak, saklamak ve bulmak konusunda bir Ġngiliz
denizcisinin hayal gücünün sınır tanımadığını biliyordu.
Bay Diggle ve Bay Wall kocaman ayı butlarını ve etlerini alevde piĢiriyorlardı.
Sırıtan, sırıtırken parlayan altın diĢlerini gösteren Teğmen Le Vesconte, kuyruğa giren
tayfalara ve subaylara yiyeceklerini dağıtmaya hazırlanıyordu. PiĢen etin kokusu
inanılmazdı ve Crozier bu karnavaldan zevk almayacağına dair kendi kendine söz verdiği
halde ağzı sulandı.
Sıradakiler, eskiciler, Katolik rahipler, Fransız saray mensupları, periler, her türden
dilenci, üzeri örtülü bir ceset, kırmızı baĢlıklı, altın zırhlı ve siyah maskeli iki Romalı
lejyoner Crozier ve Fitzjames'e yol verdiler, onları sıranın önüne aldılar ve kaptanlarına
selam verdiler.
Bay Diggle, hâlâ Çinli kadın kıyafetiyleydi ve göğüslerini bel hizasına çekmiĢti.
Hareket ettikçe belindeki göğüsler sallanıyordu. Önce Crozier'a, daha sonra Fitzjames'e
büyükçe birer dilim kesti. Teğmen Le Vesconte subaylara çatal bıçak takımı ve keten
mendillerini verdi. Teğmen Fairholme iki kaptanın kupalarına bira koydu.
"Burada dikkat edilmesi gereken Ģey," dedi Fairholme, "bir kuĢ gibi hızla içmek ve
dudaklarınızın donup bardağa yapıĢmasına izin vermemek."
Fitzjames ve Crozier beyaz örtülü masada kendilerine bir yer buldular. Beyaz örtülü
sandalyelerini o akĢam Crozier tarafından azarlanan güverteden sorumlu ÇavuĢ Bay Farr
çekmiĢti. Bay Blanky Erebus'daki meslektaĢı Bay Reid ile yan yana oturmuĢtu. Aynı
masada Edward Little ve Erebus'tan yarım düzine subay daha vardı. Beyaz masanın diğer
ucunda ise cerrahlar oturuyordu.
Crozier eldivenlerini çıkardı, sadece bir kat eldivenle kalmıĢtı ve parmakları
üĢüyordu. Dikkatle, metal çatalı ağzına değdirmeden eti ağzına götürmeye çalıĢtı. Ayı
pirzolası dilini yaktı. O anda içinden gülmek geldi - burada, eksi yüz dereceyi bulan Noel
akĢamında, burnundan çıkan buz kristalleri ve atkıların, beresinin ve Galler peruğunun
altına saklanmıĢ yüzüne rağmen nasıl olduysa dilini yakmayı baĢarmıĢtı. Tekrar denedi ve
bu defa eti çiğneyip yutabildi.
Hayatında yediği en lezzetli yemekti bu. Bu durum YüzbaĢıyı ĢaĢırttı. Son kez taze
et yemelerinden bu yana aylar geçmiĢti ve yedikleri ayı etinin tadı ekĢi gelmiĢti onlara.
Ciğer ve benzeri organları da yedikten sonra bütün tayfalar hasta olmuĢtu. O günden
sonra çok güç durumda kalmadıkça ayı eti yememe kararı almıĢlardı.
Ve Ģimdi bu Karnaval... bu masraflı Ģölen. Beyaz odanın her yanında, görünüĢe
göre yelken beziyle kaplı sandıklar, fıçılar, masalarda ve yandaki turuncu ve menekĢe
rengi odalarda oturan tayfalar yemeklerine yumulmuĢtu. Buradaki tayfalardan çok azı çatal
bıçak kullanıyordu. Bazıları etlerini çubuklara batırarak yiyor ama çoğu ellerini
kullanıyordu. Sanki bir sürü etobur hayvan, avları üzerine üĢüĢmüĢlerdi.