"En azından üĢümeyeceğiz," diye fısıldadı Fitzjames'in kulağına. Erebııs'un kel
muhasebecisi Charles Hamilton Osmer herkese açılıĢ ilahilerini söyletmeye baĢladı.
Gerçekten de Ģu anda Erebus'un orta güvertesi altı ay boyunca çuval çuval kömür
yaktığı zamanlarda bile Ģimdiki sıcaklığına hiç eriĢememiĢti. Fitzjames bu genellikle
karanlık ve dumanlı yeri aydınlatmak için en az on tane feneri sonuna kadar açmıĢ, böylece burası iki yıldır yazın en aydınlık günlerinde bile kavuĢmadığı bir aydınlığa
kavuĢmuĢtu.
Tayfalar bağıra bağıra ilahi söyleyerek meĢe tavanı inlettiler. Crozier, kırk küsur
yıllık tecrübesine dayanarak denizcilerin her koĢulda beraber Ģarkı söylemeyi çok sevdiğini
biliyordu. Ellerine fırsat geçti mi hemen Ģarkı söylüyorlardı. Bu fırsat bir ayin olsa bile.
Crozier kalabalığın içinde kalafatçı yardımcısı Cornelius Hickey'i fark etti. Onun yanında
baĢı ve omuzları tavana çarpmasın diye kambur duran geri zekâlı dev Magnus ManĢon
vardı. ManĢon ilahiyi öylesine gür bir sesle öylesine notasız söylüyordu ki buzun gıcırtıları
bile daha uyumlu sesler sayılabilirdi. Her ikisi de muhasebeci Osmer'in verdiği bir ilahi
kitabına bakarak söylüyorlardı.
Sonunda ilahiler bitti, tayfalar öksürdüler ve boğazlarını temizlediler. Bay Diggle
saatler öncesinden gelip Erebus'un aĢçısı Richard Wall'a çörek piĢirmede yardım ettiği için
her yere taze ekmek kokusu yayılmıĢtı. Crozier ve Fitzjames tayfaların moralini düzeltmek
için fazladan kömür, un, fener yağı harcamaya razıydılar. Daha önlerinde kıĢın en soğuk
iki ayı vardı.
ġimdi sıra vaazlara gelmiĢti. Fitzjames tıraĢ olmuĢ, yüzüne pudra sürmüĢ ve
yardımcısı Bay Hoar'ın üzerindeki paltosunu almasına izin vermiĢti. Üzerindeki üniforma ve
parlayan apoletlerle yakıĢıklı ve sakin görünüyordu. Sadece onun arkasında duran Crozier
Fitzjames'in kürsüde elinde tuttuğu gergin bir biçimde tuttuğunu fark edebiliyordu.
"Bugün kırk altıncı mezmuru okuyacağız," dedi YüzbaĢı Fitzjames. Crozier,
Fitzjames'in gerginliği nedeniyle daha çok belli olan üst sınıfa özgü peltek konuĢmasına
hafifçe gülümsedi.
Tanrı sığınağımız ve gücümüzdür, Sıkıntıda hep yardıma hazırdır.
Bu yüzden korkmayız yeryüzü altüst olsa, Dağlar denizlerin bağrına devrilse,
Sular kükreyip köpürse, Kabaran deniz dağları titretse bile.
Bir ırmak var ki, suları sevinç getirir Tanrı kentine,
Yüceler Yücesi'nin kutsal konutuna.
Tanrı onun ortasındadır, sarsılmaz o kent. Gün doğarken Tanrı ona yardım eder.
Uluslar kükrüyor, krallıklar sarsılıyor; Tanrı gürleyince yeryüzü eriyip gidiyor.
Her ġeye Egemen RAB bizimledir; Yakup'un Tanrısı kalemizdir.
Gelin, görün RAB'bin yaptıklarını, Yeryüzüne getirdiği yıkımları.
SavaĢları durdurur yeryüzünün dört bucağında, Yayları kırar, mızrakları parçalar,
kalkanları yakar.