"Evet, komutanım," diye onayladı Best. Ama ses tonu Sör John'un ne dediğini
anlamadığını gösteriyordu.
"Kıyıdaki buz ses yapıyordur," dedi Sör John. "Muhtemelen rüzgârdır."
"Ah, evet, komutanım," dedi Best. "Gerçi pek rüzgâr yoktu. Ama buz... evet, olabilir,
komutanım. Bu olabilir." Ses tonundan ise buna inanmadığı anlaĢılıyordu.
Sör John bundan rahatsız olmuĢçasına konuyu değiĢtirdi. "BaĢlangıçta Teğmen
Gore'un buzdaki diğer altı adama katıldıktan sonra öldüğünü... öldürüldüğünü söylemiĢtin.
Lütfen hikâyenin bu kısmına gel."
"Emredersiniz, komutanım. ġey, gidebildiğimiz kadar güneye ulaĢtığımızda saat
gece yarısına geliyordu. Önümüzdeki güneĢ gökyüzünden kaybolmuĢtu ama gökyüzünde
altın sarısı bir renk vardı... gece yarısı buraların nasıl olduğunu bilirsiniz, Sör John. Kısa bir
süreliğine sis kalktı, bundan yararlanıp bir tepenin kayalarına çıktık. Aslında bu tam olarak
bir tepe sayılmazdı, düz, donmuĢ buzun beĢ metre yukarısında kalan bir buz tepeciğiydi.
Oradan güneye baktığımızda bulanık ufku baĢtan baĢa kaplayan, bütün sahil boyunca
devam eden buzdağları gördük. Deniz yoktu. Her Ģey boylu boyunca kaskatı buz tutmuĢtu.
Bu yüzden geri dönmeye karar verdik. Çadırımız, uyku tulumumuz yoktu. Sadece
çiğneyebileceğimiz soğuk yemeğimiz vardı. Ben onu yerken bir diĢimi kırdım. Ġkimiz de çok
susamıĢtık Sör John. Kan ya da buzu eritebileceğimiz bir ocağımız yoktu; sadece Teğmen
Gore'un paltosunun altında sakladığı bir ĢiĢe su vardı.
"Gece boyunca yürüdük - bildiğiniz gibi burada bir ya da iki saat süren
alacakaranlığa gece diyoruz. Sonra birkaç saat daha ilerledik. Ben altı kez yürürken
uyuyakaldım, daireler çizip yere yuvarlandım ama Teğmen Gore beni kolumdan çekip,
hafif sarsıp kendime getiriyordu. Yeni tepeciği ve körfezi geçtik, saat üçte, güneĢ yine tam
tepemizdeyken bir gece önce kamp yaptığımız, Sör James Ross'un oluĢturduğu tepeciğe
yakın yere ulaĢtık -daha doğrusu, bir gece değil iki gece önce kamp yapmıĢtık burada. Ġlk
ĢimĢek fırtınasında. Kızağın izlerini takip ederek önce kıyılardaki buzdağlarına, daha sonra
buz tutmuĢ denize ulaĢtık."
"Sen az önce 'ilk ĢimĢek fırtınası' dedin," diye araya girdi Crozier. "BaĢka fırtınalar
da mı oldu? Siz gittiğinizde burada da çok oldu ama asıl fırtınaları güney tarafında gördük."
"Ah, evet komutanım," dedi Best. "Birkaç saatte bir, hava sisli olmasına rağmen
ĢimĢek fırtınası tekrar baĢlıyordu. Hemen kafamızı yere yapıĢtırıyor, üzerimizdeki her türlü
metal eĢyayı -kemerleri, tüfeği, Teğmen Gore'un tabancasını- atıyorduk. Etrafımızda her
Ģey Trafalgar'daki top atıĢları gibi patlarken biz yere büzülüyor, adeta toprakta kaybolmaya
çalıĢıyorduk.
"Siz Trafalgar'da mıydınız, denizci Best?" diye sordu Sör John soğuk bir tavırla.
Best gözlerini kırptı. "Hayır, komutanım. Tabii ki değildim. Sadece yirmi beĢ
yaĢındayım komutanım."
"Ben ise Trafalgar'daydım, denizci Best," dedi Sör John sertçe. "Bellerophon
gemisinde subaydım. Daha ilk ateĢte kırk subayın otuz üçünü kaybettik. Lütfen