tercumeodasi.org Şubat 2017 | Page 5

Tercüme Odası Şubat 2017 5

ve yoksul ülkelere bu konuda yardım etmek için kaynak sağlama üzerinde anlaştıkları 2015 Paris İklim Anlaşması doğru yönde atılmış bir adımdı. Bu cephedeki ilerleme devam etmelidir.

Siber alan, hem işbirliği hem çatışma ile nitelenen en yeni uluslararası faaliyetin alanıdır. Bu alandaki hedef, siber alanın iyi amaçlı kullanımını teşvik eden ve kötü amaçlı kullanımları caydıran uluslararası düzenlemeler oluşturmak olmalıdır. Hükümetler, egemenlik yükümlülüklerinin bir parçası olarak, bu sisteme uyumlu şekilde hareket etmek ya da yaptırımlar veya misilleme ile yüzleşmek zorunda kalacaklardır.

Küresel sağlık konusu farklı birtakım zorluklar ortaya çıkarıyor. Küreselleşen bir dünyada, son yıllarda SARS, Ebola ve Zika ile olduğu gibi, bir ülkede ortaya çıkan bir bulaşıcı hastalık salgını, kısa sürede başka yerler için ciddi bir sağlık tehdidi haline gelebilir. Neyse ki, egemenlik yükümlülüğü kavramı bu alanda şimdiden gelişmiş durumda. Ülkeler, bulaşıcı hastalık salgınlarını saptamaya çalışmaktan, uygun şekilde müdahale etmekten ve diğer ülkelere haber vermekten sorumludurlar.

Mülteciler söz konusu olduğunda, en başta büyük mülteci akışı yaratan durumların önlenmesi için etkili yerel eylemler kadar verimli başka bir yol yoktur. Bu, prensip olarak, belli durumlarda insani müdahale için bir argümandır. Ancak, bu ilkeyi uygulamaya dönüştürmek, farklı politik gündemler ve etkili müdahalenin yüksek maliyetleri göz önüne alındığında, zor olmaya devam edecektir. Bununla birlikte, görüş birliğinin olmadığı durumlarda bile, mültecilere yardımları artırmak, onlar için insani muameleyi sağlamak ve yeniden yerleşimleri için adil kotalar koymak için güçlü sebepler var.

Tanım olarak ticaret anlaşmaları, gümrük bariyerleri konusunda karşılıklı egemenlik yükümlülüklerinin anlaşmasıdır. Bir taraf, yükümlülüklerin yerine getirilmediğine inandığında, Dünya Ticaret Örgütü aracılığıyla tahkime başvurur. Ancak, hükümet sübvansiyonları veya döviz kuru manipülasyonu söz konusu olduğunda durum bu kadar net değil. Bu nedenle, karşımızdaki güçlük, gelecekteki ticaret anlaşmalarında bu alanlardaki uygun egemenlik yükümlülüklerini tanımlamak ve hükümetleri hesap verebilir hale getirmek için mekanizmalar yaratmaktır.

Egemenlik yükümlülükleri kavramını uluslararası düzenin temel direği haline getirmek onlarca yıllık görüşmeler ve müzakereler sonucu olacaktır ve o zaman bile, bunun kabul görmesi ve etkisi tam olmayacaktır. İlerleme, tepeden inme bir emir yerine, ülkelerin iradi eylemleriyle sağlanacaktır. Gerçekçi olarak, devletlerin ne gibi egemenlik yükümlülükleri olduğu ve bunların nasıl uygulanması gerektiği üzerinde anlaşma sağlanması zor olacaktır.

ABD Başkanı Donald Trump'ın yönetimi, bu yazıda önerilenle büyük oranda uyuşmayan bir "İlk önce Amerika" doktrini benimsedi. Bu doktrin, ABD yaklaşımı olmaya devam ederse bugünün birbirine bağlı dünyasının talep ettiği düzenini inşa etme yönünde ilerleme, ancak diğer büyük güçlerin zorlamasıyla gelecek ya da Trump'ın halefini beklemek zorunda kalacak. Bu tür bir yaklaşım, ikinci en iyi seçenektir ve ABD'yi ve dünyanın geri kalanını daha kötü durumda bırakacaktır.

Şimdi gerekli tartışmaları başlatmanın zamanı geldi. Küreselleşme kalıcıdır. Egemenlik yükümlülüğünü içeren yeni bir uluslararası düzene doğru hareket etmek, bununla baş etmenin en iyi yoludur. Egemenlik yükümlülüğüne dayanan Dünya Düzeni 2.0, kesinlikle iddialı bir projedir ancak idealizmden değil, gerçekçilikten doğmuştur.