Gecenin nasipsizi bendim…
Doğru okudunuz. Ben. Keşke İstanbul’da, Ankara’da yaşasaydım da ben de karşı
dursaydım hâinlere karşı. Mustafa Amca’nın bahsettiği “Görüyon değ mi Türk’ü?” dediği
Türk’ten biri de ben olsaydım. Hainlerin açtığı ateşle vurulsaydım… 15 Temmuz gecesi
kanlar içinde kalsaydım ama kanım kurtarsaydı vatanı, milleti, ezanı, bayrağı…
Demokrasi şehitleri
Yazımın son kısmında şunları söylemek istiyorum:
16 Temmuz sabahından itibaren televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde ya da siyasîlerin
verdiği demeçlerde katnem, kötü, yakışıksız 2 kelime vardı. “Demokrasi şehitliği” Hayır,
bâtılın şehidi olmazdı. 15 Temmuz mücâdelesi bâtıl değildi. Âdeta bir cihaddı. İşgâle karşı
bir direnişti. Halk imandan, İslâm’dan bahsediyordu. Ölürken kelime-i şehâdet getiriyor,
Allah diyor, gülüyordu. Demokrasilerde ise ölürken gülünmezdi ki! Halk şehâdet diyordu.
Allahû Ekber diyordu. Demokrasinin, rejimin bir Allah’ı mı vardı? Hayır! 15 Temmuz küfre
karşı imanın, küffâra karşı mü’minlerin savaşıydı. ATM önünde kuyruk olanlar,
demokratikti. Benzinlikleri yağmalayanlar, bakkalları boşaltanlar… Ezan okuyor, salâ
veriyor diye imamları, müezzinleri tartaklayanlar demokrasicilerdi. 15 Temmuz’da
şehidler, gaziler ne yaptılarsa vatan elden gitmesin, bayrak gökten inmesin, ezanlar
minârelerden dinmesin diye yapmışlardı. Evde oturanlardı demokratikler. Süs
havuzundan abdest alıp silahlara karşı durmayı demokrasiyle açıklayamazsınız. Vatan için
Türkiye’nin câmiîlerde selâ verilirken: “Bu saatte selâ mı verilir? Uyuyanlar, uyansalar
sabah ezanı okunuyor sanıp, namazı kılıp yatsalar; hesabını kim verecek” diyenlerdi
demokratikler!
Türkler son destanından 94 yıl sonra bir destana daha imza atmışlardı ve işte vatanı
düşmandan korumuşlardı. Türkler bildiğimiz gibiydi.
27