Tayyip Erdoğan’a ise ne olacaksa olacak. Bizim milletimiz ihtilâlden korkar, askerden
korkar. Elinden bir şey gelmez”
Bu sözleri duyunca dehşete kapıldım. Haklı olabilir miydi?
Adnan Menderes’e darbe yapılmış, millet sesini çıkarmamış. Asılmış, millet sesini
çıkarmamış. Muhtıraları saymıyorum. 1980 darbesinde de halk genel olarak askere hak
vermişti. 97’de ise ciğerine taş başsa da bir şey diyemedi. Erbakan hükûmeti alaşağı
edildi. Millet yine bir şey diyememişti. Ama öyle olmamıştı. Türk, kenetlenmiş, elele
vermiş ve haine, zalime gününü göstermişti.
15 Temmuz, bir başkaydı. Herkes bir işaret bekliyordu. Bir çakmağın, bir kıvılcım
yakmasını umuyordu. Ve işte gecenin ilerleyen dakikalarında Cumhurbaşkanı Erdoğan
çıkmış ve “Milletimi sokaklara, meydanlara davet ediyorum” demişti. İşte şimdi Türk’ün
destanı başlıyordu….
Elinde sigarasıyla, sırtında beyaz atletiyle, akşam yemeğinden, tatlısından kalkmış gelmiş
milletim; canını, vücûdunu siper etmeye başlamıştı. Bir tv kanalı muhabirinin “Halk da
korku içerisinde, yere sinmiş durumda” demesi üzerine kahramanlar:
“Halkın korkusu yok. Yalan söyleme, halkın korkusu yok. Asker halka silah sıkıyor. Biz
buraya ölmeye geldik” demişti. Hakikaten de halk sinmiş durumda değildi, hepsi ayakta,
bir hamle yapmayı bekliyordu. Milim milim de olsa ilerliyordu. Bu işin kadını, erkeği
yoktu. Kadınlar tek başlarına bir Nene Hatun kesilmişti. Erkekler Şahin Bey oluvermişti,
Sütçü İmam oluvermişti, bir Ulubatlı oluvermişti. Bir Deli Dumrul olmuşlardı tâbir-i
câizse… İhânetin önünü kesmek için uzuvlarını, canlarını veriyorlardı. Tonlarca ağırlığın
altında kolunu, bacağını veriyorlardı ama vatanını vermiyorlardı. Cehennem gibi bir birkaç
saat geldi devamında…İstanbul’da, Ankara’da nice yiğitler bir bir gittiler… Özel Harekât
Daire başkanlığı bombalanmıştı. Evine konuk olduğumuz abinin dediğine göre, bu işin
kuralıymış. Darbeyi her şeye rağmen başarmak istiyorsan; karşı duracak unsurları yok
etmek gerekiyormuş. Bu yüzden Özel Harekat’ı seçmişler. Ama atladıkları bir şey vardı.
Özel harekat o gece, sadece üniformalılar ve askerlik, polislik eğitimi almışlar değildi.
Televizyonda izliyorduk ama ‘bizim şehrimizde olabilir’ diye düşünüyorduk. Çünkü burada
da hava üssü vardı. Yatsı namazımızı, son namazımız addederek hızlı hızlı kıldık ve biz de
vurduk sokaklara kendimizi… Evden meydana varana kadar içim içime sığmamıştı. Birkaç
saat öncesini düşünüyordum. Birkaç saat önce ne oluyordu, şimdi ne oluyordu… Vardık
ve indik arabadan… Selâlar okunuyordu. Tüylerim diken diken olmuştu.
25