Telmih Dergisi 1. Sayı Şiir, Hikaye, Makale, Fotoğraf | Page 72

Tanıştığı başka hemcinsleri oldu ama öyle uzun boylu sohbetlere girmediler. Nerde yemek varsa birbirlerine anlatırlardı. Bizimki ise karda yürüyüp izini belli ettirmeden ganimetinin her damlasını kendisi afiyetle içerdi. Elbet hayat onun için de kolay geçmedi. Nice anlayamadığı mor ışıklı cazibedar makinelerin büyüsüne kapıldı da son anda kurtuldu. Kıvrılan gazetelerin zikzaklı taarruzlarına karşı nefes nefese kaçtı. Koca koca ellerin kendisini yakalaması mevzusuna girmeyelim bile. Çünkü alıştığı bir oyun olmuştu. Daireler çizerek avının üstünden keyifle uçar ve en dalgın anında konup kanını içerdi. Sonrasında gelen sarsılma kaçmanın işareti olurdu ki avı bu sefer avcısı olurdu. Bir müddet böyle geçti. Artık eski kudretli enerjisi yavaş yavaş sönmeye, görüşü zayıflamaya ve bedeni küçülmeye başladı. Böyleyken her yere uçamazdı. Başların güneşten yandığı bir günde son bir gayretle arkasına hafif rüzgârı da alıp pencerenin pervazına kondu. Keskin koku merhabayı çaktı yüzüne: toz, kitap ve en kafeinlisinden kahve karışımı melez bir koku.İçerisi doğduğu teneke gibi loş dört duvar ve maviliğe açılan pencere... Küçük çaplı gerginlik yayıldı minik bedeninde. Gıcırtıyla açılan kapıdan iri bir av içeri girdi. Girmesiyle masasının başına geçmesi bir oldu. Hayatperest Sivrisinek, ilgiyle süzdü avını. İri avı iştahını kabartıyordu. Kanlı canlı yapısına tezat çoğunlukla hareketsiz kalıyordu-ki hareketsiz insanlara bayılırmasanın başında kitaplarına gömülürken... Saatlerce bu vaziyette. Arada bir kalemle başını kaşıdıktan sonra kah küçük kâğıtlara kah deftere bir şeyler karalayıyordu. Sivrisinek bu hareketlerden hiç hoşlanmıyordu. Üstelik avının rutin hareketleri sinirine dokunmaya başladı. Kanını içse bile avı rahatsız olmuyordu. Başlarda bu hoşuna gidiyordu ama adrenalin olmayınca içtiği kandan tat almıyordu. Kendisini kovalayan ne bir el ne bir gazete... Yok, bu çocuk hiç heyecan vermiyordu ona. Dışardaki hayatın cazibesi minik sivrisineğe göz kırpsa da kendisinde eski enerjisini bulamıyordu. Üstelik iri avı hep burdayken yeni avlara ne hacet. Fakat bu biteviye davranışlar, raflar dolusu kitaplar, duvarlara yapışık renkli küçük kağıtlar, yerlerde halı deseni olmuş silgi kırıntıları, çöp kovasından firari kahve ambalajları, ilaç kutuları, abur cubur paketleri ve şekerlemeler, kimisi kitaplar arasında unutulmuş dibinde kahve kalan fincanlar, kayıp çay kaşıkları, etrafa gelişigüzel dağılmış buruşturulmuş kağıtlar... Ziyadesiyle kaotik ve bir o kadar da dram yüklü bir oda... Oda da yeis içinde bir genç. Hayatperest Sivrisinek, avının avcı olamayışını tüm bu hengameye bağlıyordu. Farkında olmadan kendisi de bu girdabın bir üyesi oldu. En ön koltuktan manzarasına hergün şahit oldu. Tumturak günlerini de unutuverdi. Zaten minik bedeninin hafızası hatıra barındıracak büyüklükte değildi. Yad edeceği güzel anıları, tutkulu aşkları, kanının damarlarında durmadığı gençliği... Puf... Tek resim sadece: dört köşesi karanlık teneke ve üstüne örtülü mavi gök. Bir üyesi olduğu odada her gün bir kitabın üstüne konar, yerinden çıkarmak ister gibi harflerle oynardı. Bundan da sıkılınca iri avının omzuna konar ve ışıklar söndürülene kadar beklerdi. Korkusu yoktu. Belki biri araştırma yapsa ispatı dahil bir teori yapardı. Fakat sivrisinek korkmuyordu. Korkusunu tetikleyecek bir harekete muhatap olmadı. Kan içmeyi bırakalı ikinci gün olduğunda avının tam karşısına görebileceği yere kondu. Derin bir nefes aldı. Görüşü yavaştan kararmaya başladı ve küçücük bir inilti... Bir zamanlar av konumundaki genç elbet bu küçük ölümün farkında değildi. Daha doğrusu henüz farkında değildi. Farkına varacağı güne yani üç gün sonrasına gidelim. Sınavlar... Beynini kemiren o bunaltıcı anı kafasında düşünürken bir konuya daha çalışmaya karar verdi. Eli kitabına uzanacakken sivrisineği görünce durdu. Aldı kitabı dışarı çıktı. Binanın önündeki gri çöp tenekesine üfleyerek kahramanımızın şanına yaraşır mekana attı. Şimdi ölünün ardından bir iki terennüm etmek gerek. Genç bu amaçla, burnunda savaş çıkaran kesif kokuya bir an dayanıp: - Sen bile kanımızı emmekten yoruldun. Ya... Ya ne? Cümlesini bitiremedi. Kanını emen yüzlerce isim, kurum ve olay... Haklarında epey küfür malumatına sahipti. Öfke krizleri, beynini kemiren baş ağrıları ve uzunca sinir nöbetleri.Cümlesinin roman olarak biteceğini anladığından sözünü tamamlamadı. TELMİH | 70 | SAYI:1 YIL:1