kapısı bulunmaktadır. Bu kapıların sayısı ilk İslam mimarisinin özelliklerinden biri sayılır.
Tam ortada ise taş işlemeli bir mihrap bulunur maalesef ki onarımlar sırasında bu taş mihrap beyaza boyanmıştır. Mihrap da altı kollu yıldızların birleşimiyle oluşmuş iki sıra bezeme bordürü görülmektedir. Hemen mihrabın üzerinde ise en eski skalaktit örneği olan kirpi skalaktit ile geçilen küçük ve derin bir kubbe yer alır. Diğer yerler ise beşik tonoz ile örtülüdür. Tamamı tuğla olduğu bilinen bu kubbede çini izlerine rastlanıldığından rahmetli NURETTİN ARDIÇOĞLU özel notlarında bahsetmektedir. Ne yazık ki kubbede mihrap gibi acemi restaratörlerin hışmından kurtulamayarak boyanmış ve kaynaklarda anlatılan halinden hiçbir iz şu an mevcutta görülmemektedir.
Caminin en önemli birimlerinden bir tanesi de minaredir. Eğri haldeki durumuyla bile çok enteresandır. Minare caminin kuzey-batı köşesinde kare bir kaide üzerinde yapının içinden yükselir. Damdan ve içerden olmak üzere iki kapısı mevcuttur. Minarenin gövdesi esasen damdan itibaren yükselmektedir. Güdük biçimine göre çok kalın olan minarenin alt kısmındaki kırma siyah sünger taşlarının daha sonradan Osmanlı’ lar döneminde kısmen de olsa eğriliği gidermek amacıyla konulduğu bilinmektedir. Minare içine merdivenlerden çıkarken, Klasik Selçuklu Minarelerinde görülen sağır ve içi tezyinatlı, tuğla nişlerinin izlerini görmek mümkündür. Minarenin gövdesi ise dört bordüre bölünerek sırsız tuğlalarla çeşitli formlarda bezenmiştir. X. yy’ dan başlamak üzere bu tür tuğla süslemeleri Türkistan, Horasan ve Orta İran bölgelerinde rastlıyoruz. En erken bu süslemeleri Buhar da 907 tarihli İsmail Samani türbesi( Samanoğlu İsmail türbesi)’ nden başlamak üzere minare gövdelerinde ve iç mekânlarda kullanıldığı bilinmektedir. Anadolu’ da bu tür tuğla süslemeleri İran’ da olduğu kadar yaygın değildir ve genellikle erken tarihli yapılarda rastlanır.
Gövdedeki süslemelerden bahsedecek olursak en altta kırma siyah sünger taşlı bir destek, üstündeki birinci kuşakta yatay tuğlalar birbirine simetrik olacak şekilde düzenlenmiştir. Tuğla araları değil boyutlarda derz edilmiştir.
İkinci ve en büyük bordürde ise üç yatay üç düşey sırsız tuğla kullanılmıştır. Bu yatay ve düşey tuğla istiflerinin arasına yarım tuğlaların kısa kenarı görünecek şekilde dizilmiştir. Üçüncü kuşak da da baklava dilimi şeklinde eş kenar üçgen dizilidir. Bu üçgenler altışar tane olup kenarlarında badem motifleri vardır. Bu bademler çember şeklinde bu eşkenar üçgenleri çevreler. Üçüncü kuşak ile dördüncü kuşak arasında da sekiz kollu yıldızlar dizilidir. Dördüncü kuşaktan sonra ise minarenin en alttaki gövdesinde olduğu gibi yatay şekilde dizili tuğlaları görmekteyiz, bu yatay tuğla dizileri şerefede son bulmaktadır. Şerefesi kesme taştan yapılmış üzerinde Alacalı Camii de olduğu gibi palmet motifleri bulunmaktadır. Şuan ki şerefenin yenilendiği bilinmektedir. Şerefe’ den sonraki kısım minarenin gövdesine göre çok ince olup yine burada da yatay şekilde örülü tuğlalarla kaplıdır. Minarenin külahı onarımlardan sonra eklenmiştir.
Cami’ batı kapısının solunda büyük yuvarlak ve tuğladan örülmüş kapalı bir kemer bulunmaktadır. Bu kemerin yapılış gayesi her dönemde tartışma konusu olmuştur. Çünkü bu kemer ne caminin iç ve dış bölümlerine ne mimari özelliklerine, ne de tuğla rengi ve süslemelerine benzememektedir. A. Gabriel bu kemerin eskiden minareye geçit veren kemerli bir kapı olduğunu ileri sürmüştür. Yine bu konuda Ara ALTUN bu kapalı kemerin bir çeşme nişi vazifesi görmüş olabileceğini söyler. Maalesef ki zamanında yapılan onarımlardan önce bir bilim heyeti tarafından incelenmediği için şu anda ne olduğunu söylemek pek te mümkün değildir. Camimiz zaten restorasyonlar görerek benliğini yavaş yavaş kaybetmektedir.
TELMİH | 37 | SAYI: 1 YIL: 1