TED Meşale Dergisi 33. Sayı | Page 57

Nefes alıp vermemiz , kanımızın vücudumuzda dolaşması , kan basıncımızın düzenlenmesi , yaralanma sonrası kanamanın durdurulması ve yediğimiz besinlerin çiğnenmesinden sindirilip atılmasına kadar istemli ya da istemsiz olarak yerine getirilen fizyolojik faaliyetlerimizin tümü kaslar sayesinde gerçekleşiyor . Basit gibi görünen bir yüz ifadesinin oluşmasında bile onlarca kasın uygun şekilde çalışması gerekiyor .
İskelet kaslarımız , isminden de anlaşılacağı gibi kemiklerimiz ve eklemlerimizden oluşan iskeletimizin etrafında yerleşmiş ve başlıca görevi vücudun istemli hareketini sağlamak olan geniş bir çizgili kas grubudur . Vücut ağırlığımızın ortalama % 40-50 kadarını iskelet kaslarımız oluşturur . Koordinasyon hâlinde çalışırlar , vücuda şekil verirler , vücudun normal postürü ve dengesinin sürdürülmesinde görev alırlar . Ayrıca çevreledikleri iç organları , göğüs kafesindeki akciğerlerimizi ve kalbimizi , karın boşluğumuzdaki organlarımızı ve kemikleri koruyup desteklerler . Kas liflerinde , “ vücudumuzun enerji santralleri ” olarak da nitelendirebileceğimiz mitokondri yoğun şekilde yer alır . Kaslar , bu sayede vücut ısısının sürdürülmesine de katkıda bulunurlar . Glikojen
dediğimiz enerji depolarımızın büyük bölümü de kaslarımızda yer alır .
Kasların en önemli özelliklerinden biri , içinde bulundukları duruma adapte olabilmeleridir . Yani eğer bir kas grubu yoğun olarak kullanılıyorsa kasın boyutları , gücü , dayanıklılığı artış gösterir ; kas boyutunun artışına hipertrofi denir . Diğer yandan eğer bir kas grubu yeterince kullanılmıyorsa , herhangi bir sebeple sinir sisteminden uyarı alamıyorsa boyutları küçülür ; buna da kas atrofisi denir . Kas atrofisi genellikle hareketsiz yaşam süren , egzersiz alışkanlığı olmayan , kötü beslenen insanlarda genel olarak tüm vücutta görülebilir . Hareketsiz yaşam süren bireylerde kas kaybı 30 ’ lu yaşlarda başlar ve yaş ilerledikçe daha da hızlanır . Yıllık yüzde 0,5 olarak başlayan kas kütlesi kaybı hızlanarak yılda yüzde 1 ’ lik bir düzeye ulaşabilir . Böylece yetmişli yaşlara gelen bir kişi , kas kütlesinin yarısını kaybedebilir . Bu durum , güç kaybının yanında fonksiyon kaybına da sebep olarak ciddi tıbbi sorunlara yol açar ve daha da önemlisi yaşam süresini kısaltır . Şeker hastalığı ve diğer hormonal sistemik hastalıklar ile romatizmal hastalıklarda , kas kayıpları daha da şiddetlenebilir . Bu hastalıkların tümünü kontrol etmek elimizde olmasa bile hareketsizlikten ve kötü beslenme alışkanlıklarından kaynaklanan kas kayıplarını azaltmak elimizde .
55