erhan Şensoy 1972 konservartuvarda ocası , dönemin ay
8 çok yanaşmaz Şensoy ’ u . Bu yıllarda yazdıklarını okuyan bir büyüğünden “ Boris Vian ’ ın tarzına benziyor yazdıkların ” cümlesini işitir . Ne var ki Şensoy henüz değil Vian ’ ı okumak , bu Fransız yazarın adını bile duymamıştır . Hemen merakla okumaya koyulur Vian ’ ın kitaplarını . Gerçekten onun üslubuna benzemektedir genç yeteneğinki de . Günlük dilin kurallarını yok sayarak dil içinde yeni bir dil yaratıp hikâyelerinde baş karakterin dil olmasını sağlayan bu yaklaşıma keskin bir gözlem gücü ile ince bir mizah duygusu eşlik eder . İlerleyen yıllarda giderek geliştirip derinleştirdiği bu dil , sonunda onun rekortmen oyununa seçtiği ifadeyle “ Ferhangi ” bir dil halini alacaktır . Bu yönüyle Ferhan Şensoy sanat tarihinde örneklerine ender rastlanır biçimde biricik bir biçeme erişir . Temelleri olmak ve etki alanına girdiği bir havza bulunmakla birlikte bu yeni dilin kaynağı bizzat Şensoy ’ un kendisidir . Bu anlamda Ferhan Şensoy edebiyatı biriciktir . Tıpkı geçtiğimiz yüzyılda resimde Jackson Pollock ve Mark Rotkho , müzikte Alban Berg , Arnold Schoenberg ve Anton Webern gibi kullandıkları teknikleri birebir uygulayarak değil , teknikle ilişkisi bağlamında arkasından gidilebilecek , bu yönüyle sonsuz açılımlara gebe bir edebiyat … Taklit edilmesi anlamsız bir çabadan fazlasını ifade etmeyecek ancak iyi anlaşılıp işlenmesiyle , sonuçları ondan uzağa düşse bile kurgu ve dil yapısındaki matematiğin pırıl pırıl kendini göstereceği yeni yapıtlar üretilebilir . Ferhan Şensoy ’ un hem sahnede hem edebiyatta yaptığı da tastamam budur . Boris Vian ve Haldun Taner gibi iki ustayı , geleneksel Türk tiyatrosu ve epik tiyatro gibi iki geleneği kendisine çıkış noktası seçmiş ama bunların ulaştığı sınırlarla yetinmeyip onlara kendi özgün aşısını yaparak nevi şahsına münhasır bir dünya kurmayı başarmıştır .
Ferhan Şensoy ’ un tiyatrodaki olağanüstü başarısı , tek kanallı dönemde başlayan televizyon macerasıyla birleşince , kitlelerin gözünde Ferhan Şensoy ’ un oyuncu kimliği yazar yanını gölgede bırakır . Arka kapak yazısını Haldun Taner ’ in kaleme aldığı ilk kitabı Kazancı Yokuşu ’ ndan ( 1978 ) itibaren oyun , şiir , öykü , deneme ve roman türlerinde arı gibi bir çalışkanlıkla 27 kitap yayımlar . Üstelik bu yapıtlar arasında sahnelenmiş onlarca oyunundan yalnız ikisi vardır .
���������������������
Galatasaray Lisesi gibi geleneği kuvvetli okulların , öğrencilerin yalnızca eğitimlerine değil , ilerideki yaşamlarına da olumlu etkileri olduğu biliniyor . Önceki mezunların yeni kuşaklara profesyonel hayatta yardımı da alışıldık bir olgu . Ferhan Şensoy ’ un yaşamının ikinci perdesi tiyatro da böyle bir bağ sonucunda meydana çıkar . Kendi deyimiyle “ yaptığının tiyatro olduğunu bile bilmediği ” lise yıllarında , yatakhanedeki öğretmen taklitleri okulda kulaktan kulağa yayılır . Kimi öğretmenler de Ferhan ’ ın taklitlerini izlemek ister . Okulun bir etkinliğinde sahneye çıkan Şensoy ’ u izleyenler arasında , eski lisesinin gecelerini takip eden Haldun Taner de vardır .
Öyküleriyle Sait Faik ’ ten sonra Türk edebiyatına bireysel yaşantı ile toplumsal gözlemi harmanlayan yepyeni bir damar açan Haldun Taner aynı zamanda Türkiye ’ de kabare tiyatrosunun kurucusudur . 1967 yılında hayata geçirdiği Devekuşu Kabare tiyatromuzun köşe taşları arasında yer alır . Taner etkinlikten sonra Ferhan Şensoy ’ u yanına çağırır . Ona kabare tiyatrosunu bilip bilmediğini sorar .