TED Meşale Dergisi 28.Sayı | Page 51

Ağaçların sosyal yaşamıyla ilgili çalışmaların sonuçları ise oldukça ilginç. Bir ağaç zor durumda olduğunda veya güçsüz düştüğünde diğer ağaçlar doğal denge için onu güçlendirme yoluna gidiyor. Doğanın seçilim yasasında “güçlü olan yaşar” kuralının aksine, zayıf üyelerini kaybetmek ormanın ahalisinin “işine gelmiyor”. Farklı türden ağaçlar ışık ve su gibi yerel kaynaklar için mücadele eder ama türdeş ağaçlar için durum farklı. Örneğin kayın ağaçları az önce bahsettiğimiz mantar ağı aracılığıyla, küçük ya da hasta kayın ağaçlarını hayatta kalabilmeleri için besliyor. Ağaçlar “eşit başarılar göstermek için” zayıf ve güçlü taraflarını kendi aralarında eşitliyorlar. İnce veya kalın, aynı cinsten her ağaç, ışık sayesinde aşağı yukarı eşit miktarda şeker üretir. Bu dengeleme yer altında, yani köklerde meydana gelir. Ağaçların aralarında muazzam bir alışveriş sürer: Şekeri fazla olan şeker verir, fakir olan destek alır. Bu yolla kendi aralarındaki zayıf ağacın güçlenerek diğer ağaçlardan geri kalmamasını sağlıyorlar. Yani ormanın sistemine göre bir ağaç, ancak kendini çevreleyen orman kadar güçlüdür. Ağaçların çoğu yılda metrelerce büyüyebilecek potansiyeldeyken, büyümeyi “ağırdan” alırlar. Bu durumun asıl nedeni ebeveyn müdahalesi. Yani genç ağaçların büyüme hızı ebeveynleri tarafından kontrol ediliyor. Tüm yetişkin ağaçların taçları birleşerek ormanın zemini üzerinde kalın bir örtü oluşturuyor. Bu örtü, güneş ışığının yalnızca yüzde üçünün zemine, dolayısıyla yavru ağaçların yapraklarına ulaşmasına müsaade ediyor. Bu yöntem, yavruların iyiliği içindir aslında. Bilim insanlarının da söylediği gibi ağır büyümek, bir ağacın ileriki yaşlarını görebilmesi için şarttır. Bu, ağaçların hücrelerinin hava barındırmayacak şekilde küçük kalmasını, fırtınalara karşı daha esnek bir yapıya sahip olmasını ve mantarlara karşı daha dirençli olmasını 50 sağlıyor. Ağaçların bu bebeklik dönemi, sıra kendilerine gelinceye dek bazen 200 yıl bile sürebiliyor. Gün gelip de anne ağaç ömrünün sonuna ulaştığında, onun yere düşüp de açtığı aralıktan diledikleri kadar fotosentez yapmaya başlayabilirler. Peki, ağaçlar öğrenebilir mi? Diyelim ki öğreniyorlar. O zaman bu bilgi nerede depolanıyor? Ağaçların bir beyni olmadığını biliyoruz. Bu, bütün bitkiler için geçerli ama bazı bilim insanları bu konuya yaklaşımlar getiriyor. Az önce bahsettiğimiz bilim insanı Monica Gagliano mimozalarla ilgili bir deney yapar. Su damlaları tek tek ve düzenli aralıklarla bitkinin yapraklarına damlatılır. İlk başta ürkek bir davranış sergileyen yapraklar derhal kapanır ama bir süre sonra su damlalarından zarar gelmeyeceğini öğrenirler ve duruma aldırmadan açık kalırlar. Deneyin şaşırtıcı olan yanı ise bitkilerin bunu haftalarca sonra bile hatırlamış olmaları. Peki, bu bilgi nerde saklanıyor? Oldukça fazla anıt ağaca sahip olan ülkemiz dünyanın en yaşlı ağaçlarından birine ev sahipliği yapmakta. Zonguldak’ta 2016 yılında keşfedilen porsuk ağacı tam 4112 yaşında.