Ağaçların sosyal yaşamıyla ilgili çalışmaların
sonuçları ise oldukça ilginç. Bir ağaç
zor durumda olduğunda veya güçsüz
düştüğünde diğer ağaçlar doğal denge için
onu güçlendirme yoluna gidiyor. Doğanın
seçilim yasasında “güçlü olan yaşar”
kuralının aksine, zayıf üyelerini kaybetmek
ormanın ahalisinin “işine gelmiyor”. Farklı
türden ağaçlar ışık ve su gibi yerel kaynaklar
için mücadele eder ama türdeş ağaçlar
için durum farklı. Örneğin kayın ağaçları az
önce bahsettiğimiz mantar ağı aracılığıyla,
küçük ya da hasta kayın ağaçlarını hayatta
kalabilmeleri için besliyor.
Ağaçlar “eşit başarılar göstermek için”
zayıf ve güçlü taraflarını kendi aralarında
eşitliyorlar. İnce veya kalın, aynı cinsten
her ağaç, ışık sayesinde aşağı yukarı eşit
miktarda şeker üretir. Bu dengeleme yer
altında, yani köklerde meydana gelir.
Ağaçların aralarında muazzam bir alışveriş
sürer: Şekeri fazla olan şeker verir, fakir
olan destek alır. Bu yolla kendi aralarındaki
zayıf ağacın güçlenerek diğer ağaçlardan
geri kalmamasını sağlıyorlar. Yani ormanın
sistemine göre bir ağaç, ancak kendini
çevreleyen orman kadar güçlüdür.
Ağaçların çoğu yılda metrelerce
büyüyebilecek potansiyeldeyken, büyümeyi
“ağırdan” alırlar. Bu durumun asıl nedeni
ebeveyn müdahalesi. Yani genç ağaçların
büyüme hızı ebeveynleri tarafından kontrol
ediliyor. Tüm yetişkin ağaçların taçları
birleşerek ormanın zemini üzerinde kalın
bir örtü oluşturuyor. Bu örtü, güneş ışığının
yalnızca yüzde üçünün zemine, dolayısıyla
yavru ağaçların yapraklarına ulaşmasına
müsaade ediyor. Bu yöntem, yavruların
iyiliği içindir aslında. Bilim insanlarının da
söylediği gibi ağır büyümek, bir ağacın
ileriki yaşlarını görebilmesi için şarttır. Bu,
ağaçların hücrelerinin hava barındırmayacak
şekilde küçük kalmasını, fırtınalara karşı
daha esnek bir yapıya sahip olmasını ve
mantarlara karşı daha dirençli olmasını
50
sağlıyor. Ağaçların bu bebeklik dönemi, sıra
kendilerine gelinceye dek bazen 200 yıl bile
sürebiliyor. Gün gelip de anne ağaç ömrünün
sonuna ulaştığında, onun yere düşüp de
açtığı aralıktan diledikleri kadar fotosentez
yapmaya başlayabilirler.
Peki, ağaçlar öğrenebilir mi? Diyelim ki
öğreniyorlar. O zaman bu bilgi nerede
depolanıyor? Ağaçların bir beyni olmadığını
biliyoruz. Bu, bütün bitkiler için geçerli ama
bazı bilim insanları bu konuya yaklaşımlar
getiriyor. Az önce bahsettiğimiz bilim
insanı Monica Gagliano mimozalarla ilgili
bir deney yapar. Su damlaları tek tek ve
düzenli aralıklarla bitkinin yapraklarına
damlatılır. İlk başta ürkek bir davranış
sergileyen yapraklar derhal kapanır ama
bir süre sonra su damlalarından zarar
gelmeyeceğini öğrenirler ve duruma
aldırmadan açık kalırlar. Deneyin şaşırtıcı
olan yanı ise bitkilerin bunu haftalarca sonra
bile hatırlamış olmaları. Peki, bu bilgi nerde
saklanıyor?
Oldukça fazla anıt ağaca
sahip olan ülkemiz dünyanın
en yaşlı ağaçlarından birine
ev sahipliği yapmakta.
Zonguldak’ta 2016 yılında
keşfedilen porsuk ağacı tam
4112 yaşında.