Asıl adı Mehmet Raşit olan Orhan Kemal
Öğütçü, 1914 yılında Adana’da dünyaya
gelir. I. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde
milletvekilliği yapmış babasının, siyasi bir
soruşturmadan kaçmak amacıyla Suriye
ve Lübnan’a gitmek zorunda kalmasıyla
bir süre yurt dışında yaşadıktan sonra
tekrar Adana’ya dönen yazar, 1935’te bir
fabrikada kâtip olarak çalışmaya başlar.
Ailevi nedenlerden dolayı düzenli bir
eğitim göremeyen Orhan Kemal, hayatı
boyunca sıkça iş değiştirmek zorunda
kalacak, dönemin koşullarında siyasi
suçlamalarla hapis cezasına çarptırılacaktır.
1938’de Kayseri Cezaevinde başlayan
mahkumiyeti sırasında yazdığı şiirleri
çeşitli dergilerde yayımlatma imkanı bulan
Orhan Kemal, 1940’ta Bursa Cezaevinde birincil konusu olacak, hatta ilerleyen
yıllarda sıkça işlediği bu konu yüzünden
eleştirilere maruz kalacaktır. Artık
edebiyat çevrelerinde tanınan bir yazar
olan Orhan Kemal’in eserleri, yaşadığı
döneme ayna tutan, adeta belgesel niteliği
taşıyan unsurlar barındırır. Onun büyük
ustalığı toplumsal konuları ekonomik,
siyasi, tarihsel boyutlarıyla çok geniş bir
perspektifle ele alırken bireyin iç dünyasını
yok saymayarak kişiyi tarihin önünde
savrulan, yaşamını olayların belirlediği
figüran konumuna yerleştirmeden, onu
bir özne biçiminde kurgulamasından
gelir. “1950 Kuşağı” olarak adlandırılan,
günümüz öykücülüğünün şekillenmesinde
büyük pay sahibi Vüs’at O. Bener, Orhan
Duru, Demir Özlü, Adnan Özyalçıner
Nâzım Hikmet’le koğuş arkadaşı olur.
Nâzım’ın yönlendirmesiyle şiirden vazgeçip
düzyazıya yönelen yazar 1941’den itibaren
dergilerde öyküleri ve roman tefrikalarıyla
görülür. gibi kalemler teknik ve biçimde o güne
dek görülmemiş yeniliklere imza atarken
eserlerini bu kuşaktan çok daha önce
yayımlamaya başlamış Orhan Kemal’in dili
kullanmadaki kıvraklığı, öz-biçim dengesini
kurmadaki hassasiyeti tıpkı Sait Faik gibi
dönemin yeni kalemlerinin öyküye bakışını
değiştiren unsurlar arasında sayılır.
Orhan Kemal 1949 yılında hem ilk
romanı Baba Evi’ni hem de adıyla onun
tüm edebiyat serüvenini özetleyen ilk
öykü toplamını kitap olarak okuyucu
karşısına çıkarır: Ekmek Kavgası. 1951’de
İstanbul’a taşındıktan sonra yazdığı
tefrika ve öyküleri gazete veya dergilere
götürerek aldığı telif ücretleriyle yaşamını
sürdürmeye çalışan yazarın yakın tanığı
olduğu “ekmek kavgası” kavramı onun
Orhan Kemal’in bugün bile daha çok
romanlarıyla anılması onun yazdıklarıyla
değil, edebiyat piyasasının romanı merkeze
alan tutumuyla ilgilidir. Romanı başat
edebi tür sayan yaklaşımların gölgesinde
kalmakla birlikte yazarın öykü dünyası
romanlarının hiç de altında kalmayan bir
zenginliğe sahiptir. 1958’de Kardeş Payı
adlı kitabıyla Sait Faik Hikaye Armağanı’na
layık görülen Orhan Kemal bundan on
yıl sonra yayımladığı, artık ustalık eseri
denebilecek Önce Ekmek ile 1969 yılında
hem Sait Faik Hikaye Armağanı’nı hem de
Türk Dil Kurumu Hikaye Ödülü’nü kazanır.
Büyük kent yaşamının getirdiği zorluklar,
değişen şartlar karşısında dar gelirli
yurttaşların hayata bakışının derinden
sarsıldığına tanıklık etmek, çok partili siyasi
hayata geçişteki sancılar Önce Ekmek’in
arka planını oluşturan başlıca temalardır.
35