TED Meşale Dergisi 28.Sayı | Page 11

Küçük yaşından itibaren okumaya olan tutkusuyla arkadaşlarından ayrılan, kendi kuşağındaki subaylar siyasete bulaşırken askerlik mesleğiyle politikanın bir arada yürümeyeceğini vurgulayan Mustafa Kemal’i Millî Mücadele’nin tartışmasız lideri yapan etkenlerin başında yarbay rütbesiyle katıldığı Çanakkale Savaşları’nda gösterdiği büyük başarılar gelir. Hem ordu hem halk nezdinde tanınan, askerî dehasını cephelerde kanıtlamış, diplomatik görevler üstlenmiş, yabancı dil bilen bu sıra dışı figürün etrafında toplananlar kısa sürede onun sadece tecrübeli bir asker olmadığını fark eder. Dünyanın siyasi çehresini çözümleyebilen, düşman veya müttefik devletlerin tarihine hâkim, çağın getirdiği yenilikleri zafer uğruna kullanacak yeteneklere sahip bir liderin emrine giren kurmay kadrosu ve onların arkasından yürüyen halk vatanın düşman işgalinden kurtulacağından bir an bile şüphe etmez. Bu yüzden subayların bir kısmı onun savaş planlarını çılgınca bulsa da buyruklarına koşulsuz uyar; halk “Tekalif-i Milliye Emirleri” adıyla çıkan kanun gereği sandığındaki çorabını bile orduya bağışlar. Böylesi bir kenetlenme duygusuyla sürdürülen savaş hazırlıkları sırasında Mustafa Kemal bağımsızlık davasını dünyaya duyurmak ve halkı olan bitenden haberdar etmek için İrade-i Milliye adlı gazeteyi yayımlayacak, Anadolu Ajansı’nı kuracaktır. Ordu cephedeyken halkın moralini yüksek tutma ve yabancılara hareketin meşruiyetini ispat etme amaçları taşıyan bu girişimler ancak yıllar sonra II. Dünya Savaşı sırasında yaygınlaşacak, Mustafa Kemal’in öngörülü kişiliğini bir kez daha gösterecektir. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından itibaren başlayan işgallere karşı halkın kendiliğinden verdiği mücadele, Kongreler ve Meclis’in kurulmasının ardından örgütlü bir yapı kazanır. Doğu illeri işgalden kurtarıldıktan sonra artık düzenli bir orduyla Ege’den Orta Anadolu’ya uzanmış Yunan kuvvetlerini yurt topraklarından söküp atmak, onların arkasındaki emperyalist devletlere bağımsız Türk Devleti’nin 10 varlığının tartışma konusu yapılamayacağını gösterme zamanı gelmiştir. 6 Ocak 1921’de başlayan I. İnönü Savaşı, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın komuta ettiği düzenli ordu birliklerinin ilk zaferi kazanmasıyla sonuçlanır. Silahça üstün düşman karşısında alınan bu galibiyetle ordunun morali yükselir, topyekun taarruz için hazırlıklar hızlandırılır. Kısa süre sonra 20 Ocak’ta Türk devletinin ilk anayasası Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilir. 12 Mart’ta ise Mehmet Akif’in kaleme aldığı İstiklal Marşı millî marş olarak benimsenir. Ordu cephede savaşırken Meclis boş durmamakta, tam bağımsızlığı beklemeden ülke idaresiyle ilgili kritik kararlara imza atmaktadır. 5 Ağustos 1921 günü TBMM üç ay süreyle askerî ve idari yetkilerin tümünü “Başkomutan” sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa’ya devretme kararı alır. Meclis kürsüsünde “Efendiler, düşmanı kesinlikle yeneceğimize dair olan güvenim bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu gönül dolusu güvenimi, yüksek heyetinize karşı, bütün millete karşı ve bütün âleme karşı ilan ederim” sözleriyle teşekkürlerini dile getiren Mustafa Kemal cepheye geçerek ordunun hazırlıklarıyla ilgilenir. 23 Ağustos günü, savaş tarihinde görülmemiş bir anlayışla “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh da bütün vatandır” diyerek taarruz emri veren Mustafa Kemal, 13 Eylül’de Sakarya Meydan Muharebesi’nin galibidir. Düşmanın tüm hazırlığını, askerî bilgisini altüst eden bir planla savaşı geniş zeminlere yayarak Yunan güçlerine ağır kayıplar verdiren Mustafa Kemal Paşa 19 Eylül’de TBMM tarafından “Mareşal” rütbesi ve “Gazi” unvanıyla taltif edilir.